You are on page 1of 4

Edebiyat

Muhsin İlyas SUBAŞI

DİL EĞİTİMİ
VE KİMLİK
“Liselere konulan İngilizce’nin giderek daha da ön plana çıkarılmasıyla, kendine
göre düşünmeyi ve yaşamayı öğrenmesi gereken genç çocuklarımızı, şahsiyet
çözülmesine ittiğimizin farkında değiliz. Liseyi, üniversiteyi bitiren gençleri
İngiltere’ye, Amerika’ya gönderenler, evlatlarının ruhunu orada bıraktıklarını
anlamaktan uzaktadırlar…”

62 Şubat 2009
Ü lkemiz, geçmişte var olan gelecekte de başımızı
ağrıtacağına inandığımız ağır bir “dil buhranı”
yaşanmaktadır. Halkımızı birkaçyüz kelimeyle
konuşmaya mahkum edenler, aydınımıza da tedavi imkânı ol-
mayan bir “yabancı dil bilme hastalığı” aşıladılar. Öyle ki, adam,
biyografisini yazarken, bildiği yabancı dili belirtmekle kişiliği-
ne bir itibar desteği aramaktadır. Kendi dilinin gramer kural-
larını bilemeyen bir insanın, kendi dilinin ses yapısından habe-
ri olmayan bir aydının bırakınız ülkeyi, kendisine hayrı olacak
mıdır? Bence bu soruya cevap aramak meseleyi çözmemize çok
önemli katkı sağlayacaktır!..

Dışımızdaki ülkelere dikkat ediniz, geri kalmış ülkelere ya da


gelişmekte olanlara, sürekli olarak kendi dillerini empoze etme
gayreti içerisindedirler. Bunu niye yaparlar? İnsanlar dilleriyle
düşünülürler de onun için. Bir insan İngilizce öğrenme gayreti
içerisindeyse, evinde, sokakta, iş yerinde bu kelimelerle meşgul
olacaktır. Zihnî problemlerini gidermede bu kelimelerden yar-
dım isteyecektir…Emperyalizmin bir başka şekli budur işte!..

Tarihe bakınız, Osmanlı İmparatorluğu, Irak’a, Suriye’ye,


Mısır’a, Libya’ya, Cezayir’e gitti. Oradaki insanları, cehale-
tin ve aşiret zulmünün sopasından korudu. Balkanlar yo-
luyla Avrupa’ya açıldı. Viyana’ya kadar gitti, Yunanistan’ı,
Arnavutluk’u, Yugoslavya’yı denetimine aldı. Buradaki insanla-
rı, kilise’nin, derebeylerin ve yerli eşkıyanın soygunundan ko-
rudu. Hiç birisinin de diline dokunmadı. Çekilince herkes ken-
di varlığını kaldığı yerden sürdürdü. Bu devlet, kaldığı 5-6 asır
boyunca her ülkeden ayrı ayrı her gün bir aileyi asimine edecek

63
yollarla kimliğinden uzaklaştırsaydı, ya da bunla- lim adamı nasıl anlatıyor:
ra Osmanlıca’yı gelişme dili olarak empoze etsey-
di, bugün o topraklarda oraların sahipliğini iddia “1953’e kadar, Türk okullarında tüm dersler
eden bir adam kalmazdı… O, bunu yapmadı. Ba- üstün vasıflı öğretmenlerce, Türkçe olarak ve-
kınız bizim bıraktığımız topraklara giren Fransız- rilir, öğrenci, konuları derinliğine öğrenir, en
lar, yıllardır Cezayirlilere dayanılmaz acılar çek- önemlisi sorgulamayı , muhakeme etmeyi, dü-
tirdiler. Milyonlarca insanın kanına mal olan bir şünmeyi öğrenirdi. Bugün bunlardan eser kal-
kurtuluş mücadelesi vermelerine sebep oldular. mamıştır. Amerikan, İngiliz danışmanlarının ve
Çekilirken o adamların kimliğini var eden de- onların güdümünde olanların marifetiyle, önem-
ğerleri tahrip etmeyi de ihmal etmediler. Şimdi li dersler seçmeli derse dönüştürülmüş, en kö-
Cezayirli Fransızca konuşan bir zavallı parya du- tüsü devlet eliyle, sonra cemaatlerce, sonra kâr
rumuna düştü ve bu defa kendi içinde dilimlere güden eğitim akbabalarınca, eğitim dili İngiliz-
bölünerek birbirini kırmaya başladı. Bunun ara- ce olan sayısız “kolej”ler,benzeri Anadolu lisele-
sında dil despotizminin bütün acımasızlığı var- ri açıldı. Açık söyleyelim, milletimize yıllardır
dır. yutturulan bu oyun, “yabancı dille eğitim ihane-
ti”, kendi öz kaynaklarımızla kendimize yaptırı-
Bu acımasızlığı, gelişmiş ülkelerin “Strateji lan İngiliz misyonerliği demektir. Yabancı dille
Uzmanları”, başka ülkeler üzerinde güç oluştur- eğitimde, ne yabancı dil, ne de anlayarak, ezber-
mak için de kullanırlar. Böyle bir hedef uğruna siz bilim/fen öğrenilir. Üstelik öğrenci Türkçe’yi
bu dil aracına sarılırlar. Bakınız, Türkiye’yi dün- unutur, millî kültürünü kaybeder dedesini İngi-
yadan tecrit edebilmenin en kestirme yolu olarak liz holiganı (magandası) zannedip dükkanının
dili gördükleri- üstüne İngilizce levha asar İşte, bir millet böyle
ni, onların içeri- köleleştirilir!...” (Oktay Sinanoğlu, Hedef Türkiye, s.102)
sinde yetişmiş,
onları yakından Türkiye yıllardır bu “dil bataklığında” boğul-
tanımış bir bi- maktadır. Dünyanın hiçbir yerinde bu tür bir uy-

64 Şubat 2009
gulama yoktur. Bu ülkede, kendi dilini bileme- yetmedi, bir başka kızımıza, yıllardır katılıp dere-
yenlerin yabancı dil öğrenmek için trilyonları ceye sokmadıkları, Eurovizyon Şarkı Yarışmasın-
harcaması, hem kültür acısından, hem de ekono- da birincilik verdiler. Bu kızımız da onlara “İngi-
mik açıdan bir soygun düzenine malzeme olma- lizce Şarkı” okuduğu için kazandırıldı. Bunda da,
dan öte bir kıymet hükmüne sahip olamamakta- “Bakın, siz ancak bu dille adam olusunuz, bunu
dır. Liselere konulan İngilizce’nin giderek daha unutmayın ha!” şablonunu üzerimize örtmeyi
da ön plana çıkarılmasıyla, kendine göre dü- başardılar.
şünmeyi ve yaşamayı öğrenmesi gereken genç
çocuklarımızı, şahsiyet çözülmesine ittiğimizin Batılı ve Amerikalı artık şunun farkındadır, 52
farkında değiliz. Liseyi, üniversiteyi bitiren genç- İslâm Ülkesi içerisinde, Türkiye bir “lokomotif
leri İngiltere’ye, Amerika’ya gönderenler, evlat- model”dir.. Türkiye’ye neyi yaptırırlarsa, diğerle-
larının ruhunu orada bıraktıklarını anlamaktan rine de onu benimsetebileceklerdir. Türkiye, bir
uzaktadırlar.. Bu ülkede, şimdi “dil modası” var. medeniyet projesi aldatmacasıyla önce dille kül-
Yarın o da geçecektir. Elde kalan, şahsiyetinden türel çözülmeye çekildi. Arkasından bu tür ödül-
kendi değerleri alınarak duygu kadavrasına dö- lerle kültür krizine sokulacaktır.
nüştürülmüş bir nesil olacaktır.
Eyüp Sultan’da, şortuyla gömleği arasında, gö-
Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkeleri sö- beğini açık bırakan genç kızın başını örterek dua
mürgeleştirme projesi içerisinde, kontrollerinde etmesi, bizim nasıl bir şahsiyet tuzağına çekilme-
tutabilmeleri için millî kimliğimi-
zin yumuşak karnı olan dili seçme-
leri tesadüfî değildir. Dille yalnızca “Gelişmiş ülkelerin, gelişmekte olan ülkeleri sömürgeleştirme
konuşmayız, aynı zamanda düşü- projesi içerisinde, kontrollerinde tutabilmeleri için millî
nürüz. Bir eylemin düşünce, tasarı
kimliğimizin yumuşak karnı olan dili seçmeleri tesadüfî değildir.
ve uygulama alanına gelirken önce
düşünce kaynağından beslenmesi-
Dille yalnızca konuşmayız, aynı zamanda düşünürüz. Bir
nin farkına varanlar, kansız, silah- eylemin düşünce, tasarı ve uygulama alanına gelirken önce
sız, parasız bir propaganda yoluyla düşünce kaynağından beslenmesinin farkına varanlar, kansız,
işi sonuca götürmeyi daha kazançlı silahsız, parasız bir propaganda yoluyla işi sonuca götürmeyi
olarak görmektedirler. Dil bu alan-
daha kazançlı olarak görmektedirler.”
da, onlar için sonsuz imkânlar ve-
ren çok rahat bir çalışma alanıdır.
Niye? Çünkü dilini bilirsen iş bu-
lacaksın!.. İş ve aş derdinde olan bir millet için, mizi göstermesi bakımından düşündürücü bir fo-
hele oturmuş bir millî karakter ölçülerine sadakat toğraftır. Yarın, “Böyle de Müslüman olunuyor”
duygusu da yoksa neler yaptırılmaz ki… denilecek ve arkasından başka talepleri gelecek-
tir… Bu taleplere zihniyet altyapısını hazırlayan
Bakın son bir yıl içinde çok çarpıcı, bana göre da dil’dir!... Diline dikkat etmeyenin kimliğine
de kahreden iki örnek yaşadık: Birisi, bir kızı- dikkat edeceğini düşünemiyoruz…
mızı “Dünya Güzeli” seçtiler. Bir başka İslâm
Ülkesi’nde, Nijerya’da düzenlenen yarışmaya, Siyaset zemininde uluslararası hoşgörü hava-
Hıristiyan edepsizliğinin tahrikiyle kan karıştı. rilerinin gölgesine girenler, ülkelerinin kaderini
Yarışma oradan başka yere alındı. Bu defa, “Siz peşkeş çekme gibi çok ağır bir vebale talip olduk-
yarışmayı kana buladınız, bunu dininiz Müslü- larını bilmelidirler. Kiralanmış, aldatılmış ya da
manlık için yaptınız, al size bir başka Müslüman mangurtlaştırılmış kalemlerin baskısıyla insanı-
ülkeden bir dünya güzeli!” dercesine bizim kızı- mızın karakter ufkuna sınır çizmeyelim geliniz!...
mızla bütün Müslümanlara cevap verdiler. O da

65

You might also like