You are on page 1of 5

Hikâye

Raziye SAĞLAM

BÜLBÜL SAATİ
“Nimet, kocasının ölümüne sebebiyetten bu cezayı yemişti. Evlendiğinden beri yediği
dayakların o akşam bir yenisi tekrarlanırken, hırsla kocasını itmiş adam sendeleyerek
düşerken kafasını çarpmıştı. Hemen ölmemişti. Nimet korkudan çocuklarını da alıp
yatak odasına geçmiş ve uzunca bir süre orada durmuştu. Aradan zaman geçip de
kocasından bir ses çıkmayınca telaşla annesini aramıştı.”

66 Şubat 2009
N imet, jandarmaların kolun-
da büyük demir kapıya doğ-
ru ilerlerken, korkudan ba-
cakları titriyordu. Hapishane, taştan duvarları
havasız koğuşları ve her yeni geleni hırpalayan
mahkûmlarıyla, çocukluktan beri kâbusuydu.
Şimdi nasıl olmuştu da buraya düşmüş, sevdik-
lerinden ayrı kalmış hiç bilmiyordu. Bu kötü bir
rüya olmalıydı. Daha doğrusu Nimet, bunun sa-
bah olunca uyanacağı kötü bir rüya olmasını ne
kadar isterdi. Tutuklanma ve mahkeme edilip üç
sene ceza yeme süresi boyunca içinde bulundu-
ğu durumun vehametini tam kavrayamamıştı.
Ancak hâkim, kararı okuyup üstelik de cezasını
İstanbul’dan uzak bir şehirde çekeceğini söyle-
yince başından aşağı kaynar sular döküldüğünü
hissetti. Umutsuzca dönüp annesine, babasına ve
yanlarındaki iki çocuğuna baktı. Hepsinin gözle-
ri yaşlıydı. Nimet’ten bir cevap alamadılar. Zaten onun de-
ğil konuşmaya, ağzını açmaya hâli yoktu. Arkası-
Nimet, kocasının ölümüne sebebiyetten bu ce- nı dönüp gözlerini kapattı. Duyduklarından ken-
zayı yemişti. Evlendiğinden beri yediği dayakla- disinin hakkında konuşulduğunu anlıyordu, ama
rın o akşam bir yenisi tekrarlanırken, hırsla ko- ne dediklerini bilmiyordu. Saat çok geç olmadan
casını itmiş adam sendeleyerek düşerken kafasını ışıklar söndü ve herkes yatağına yattı.
çarpmıştı. Hemen ölmemişti. Nimet korkudan
çocuklarını da alıp yatak odasına geçmiş ve uzun- Nimet uyuyamıyordu. Devamlı gözünün önü-
ca bir süre orada durmuştu. Aradan zaman geçip ne çocukları geliyordu. Bir el boğazını sıkıyor gi-
de kocasından bir ses çıkmayınca telaşla annesi- biydi. Dört duvar arasında çocuklarından ayrı bu-
ni aramıştı. rada üç sene geçer miydi? Boğazına düğümlenen
hıçkırıkları daha fazla tutamayıp, omuzları sarsı-
Koğuş tahmin ettiği gibi kalabalık ve hava- larak ağlamaya başladı. Sanki döktükleri gözya-
sızdı. Gardiyan onu diğer mahkûmlara tanıtır- şı değil de içini zehir gibi yakan acılarıydı. Bu şe-
ken cinayetten mahkûm demişti, ama Nimet ar- kilde ne kadar zaman geçti bilmiyordu. Bu arada
tık bu kelimeye öyle alışmıştı ki hiç garip gelmedi. uykuya dalan diğer mahkûmlardan bazıları hor-
Çekinerek geçip, kendine gösterilen yatağa otur- luyor, bazıları uykuda konuşuyordu. Nimet ağ-
du. Kadınlardan bazıları gelip geçmiş olsun dedi- lamayı bırakınca biraz ferahlamış hissetti kendi-
ler, bazıları da kimi öldürdüğünü sordular; ama ni. Bir süre derin nefes alarak durdu tam uykuya

67
dalacakken ranzanın üst katında yatan kadının ne geldin. Koğuştan çıkıp revir havası alacağın
“Hiii!.. Bülbül saati geçiyor !”diyerek telaşla kalk- varmış. Aslında bir şeyin yok da…” Nimet dayak
tığını duydu. Kadın acele ile çıktı. Yaklaşık on yemiş gibi her tarafının ağrıdığını hissediyordu.
dakika sonra geldi ve seccadesini serip namaza Kımıldamak istedi, ama başaramadı. Kadın yine
durdu. O ana kadar hareketleri çok hızlıydı. Na- gülümseyerek “Niye kalkıyorsun kızım? Sanki bir
maza durduğu anda ise hızla akan suyun durul- işin mi var? Yat işte rahat rahat. Hem ben de bu
ması gibi sakin sakin namazını kıldı ve dua ettik- sayede biraz koğuştan dışarı çıkmış oldum.”
ten sonra boynunu büküp huşu içinde durmaya
başladı. Sanki bir şey dinliyor gibiydi. Akşama doğru Nimet’in serumu bitince koğu-
şa döndüler. “Sinir ve yorgunluktan depresyon
Uzaktan sabah ezanları duyulmaya başlayın- hâli” teşhisi konmuş ve birkaç tane de ilâç ver-
ca, Nimet kendini bir tuhaf hissetti. Kendi evleri- mişlerdi. Nimet yatağına oturduğunda çok halsiz-
ne de yakın bir cami vardı ve her vakit ezanı din- di... Yatağa uzanıp anne karnında yatar gibi ba-
lerlerdi. Daha önceleri kıldığı halde, evlendikten caklarını karnına doğru çekti. Kendini çok çaresiz
sonra hiç namaz kılmamıştı. Kocasının ailesi söz- hissediyordu. Şu anda annesinin güler yüzüne ve
de çok modernlerdi ve namaz kılan bir gelin o şefkatli ellerine ne çok ihtiyacı vardı. O, böyle dü-
çevreye uygun değildi. “Dayak atan bir koca uy- şünürken bir el yavaş yavaş saçını okşamaya baş-
gundu ama…” diye söylendi Nimet. ladı. Boş bulunarak heyecanla “Anne geldin mi?”
diye döndü. Nurcihan gülümseyerek “Annen de-
O gün akşama kadar da hiç yemek yemedi. ğil de kabul edersen belki ablan olurum diyerek
Gözünün önüne çocukları ve onları göremeden saçını okşamaya devam etti. “Acılarını ve sıkıntı-
geçireceği uzun yıllar geldikçe boğuluyor gibi his- larını anlıyorum. Bu koğuşta kalan yirmi beş ka-
sediyordu. Bir ara nefesinin tıkandığını hissetti. dının hepsi de aynı veya benzer acıları yaşıyor.
Nefes almaya çalışıyor, ama ne alabiliyor ne de Kendini bırakma. Bak Allah (c.c.) ne diyor: Zor-
verebiliyordu. Elini boğazına götürerek güçlükle lukla beraber bir kolaylık vardır. Sen de hepimiz
“Boğuluyorum!”diye bir çığlık attı kendini tuta- gibi Allah’a (c.c.) güvenip sabretmeyi öğrenecek-
mayıp yataktan aşağı düştü. Nefes alabilmek için sin. Başka çaren yok. Bunu ilk kendin için ve var-
yerde bir süre daha mücadele ettikten sonra yor- sa ailen için başarmalısın.”
gun düşüp kendinden geçti.
Nimet, onu dinlerken gözyaşlarına hâkim ola-
Gözünü açtığında koğuştan farklı bir yatak- mayıp tekrar ağlamaya başladı. Bir yandan da
ta yatıyordu. Kolunda serum takılıydı. Başucun- “Ama onlar daha çok küçük bensiz ne yaparlar?”
da sonradan adının Nurcihan olduğunu öğren- diyordu. Nurcihan “Kim bakıyor onlara?” “An-
diği gece namaz kılan kadın vardı. Gündüz daha nemle babam. Bir de uzakta oturan kız kardeşim
genç görünüyordu. Gülümseyerek “Şükür kendi- var?” Nurcihan sırtını sıvazlayarak “Allah iyiliği-

68 Şubat 2009
“Uzaktan sabah ezanları duyulmaya başlayınca, Nimet kendini
bir tuhaf hissetti. Kendi evlerine de yakın bir cami vardı ve her
vakit ezanı dinlerlerdi. Daha önceleri kıldığı halde, evlendikten
sonra hiç namaz kılmamıştı. Kocasının ailesi sözde çok
modernlerdi ve namaz kılan bir gelin o çevreye uygun değildi.
“Dayak atan bir koca uygundu ama…” diye söylendi”

ni versin. Gül gibi ailen varmış ya daha ne istiyor- her hafta ailesinden mektup alırken üç haftadır
sun. Onlar çocuklarına canı gibi bakarlar. Sen iyi ne mektup almıştı ne de onu ziyarete biri gelmiş-
olmaya bak da çocuklarının karşısına sağlam bir ti. Merak ve hasretinden ne yapacağını bilmez bir
anne olarak çık.” haldeydi. Koğuşun duvarları üzerine geliyor gi-
biydi. Yine yemek yememeye, uzun uzun ağlama-
Birlikte biraz daha konuştular. Nimet, konuş- ya başladı. Etrafındaki kimseyi gözü görmüyor,
tukça biraz daha rahatlamış hissediyordu. O ak- bir kelime konuşmuyordu. Nurcihan daha fazla
şam Nurcihan’ın zoruyla biraz yemek yedi ve gece dayanamayıp yanına geldi ve saçlarını okşayarak
de bir süre uyudu. Rüyasında çocuklarını görür- “Geçecek! Hepsi geçecek! Zorlukla beraber ko-
ken, rüya birden kâbus hâline döndü ve ölen ko- laylık da vardır, biliyorsun değil mi? Her gecenin
casını görmeye başladı. Adam anlaşılmaz bir sabahı, her kışın baharı vardır. Allah (c.c.) ayeti
şeyler söyleyerek ona doğru gelmeye çalışırken, kerimede ne der: -Senin göğsünü genişletmedik
Nimet sıçrayarak uyandı. Kan ter içinde kalmış- mi?- Allah’ın rahmetiyle senin de göğsün geniş-
tı. Bir süre hareketsiz durup biraz sakinleşmeyi leyecek acıların elbet bir gün son bulacak inşallah
bekledi. Kocasının yüzü, gözlerinin önünden git- kızım.”
miyordu. Görmemek için gözlerini sımsıkı kapat-
tı; ama nafile. Hayali peşini bırakmıyordu. O ken- O, böyle konuşurken, Nimet hep başını onun
disiyle mücadele ederken, Nurcihan yine “Bülbül omzuna yaslar, sakin bir şekilde dinlerdi. Bu defa
Saati!” diyerek kalktı. Yine hızlı adımlarla gitti, on hırsla ayağa kalktı ve bütün gücüyle bağırarak
dakika sonra geldi. Seccadesini serdi, sakin, ken- “Artık bu sözlerine inanmıyorum! Hiçbir şey de-
dinden geçercesine namaz kıldı ve dua etti. Son- ğişmiyor. Kaç aydır buradayım, ne bahar geldi ne
ra yine gözlerini kapatıp bir şey dinliyormuş gibi de senin dediğin gibi katlanmamı kolaylaştıracak
dakikalarca o şekilde durdu ve Nimet onu izler- bir genişlik oldu. Bunlar boş laflar! Ben boğulu-
ken derin bir uykuya daldı. yorum! Çocuklarımı göremiyorum. Onlardan ay-
rılmamak için sekiz sene kocamın kahrını çektim.
Üç ay boyunca her gece aynı saatte uyan- Dayak yedim, kötü söz işittim, ama hepsine sab-
dı, Nurcihan’ın “Bülbül Saatini” izledi. Gündüz rettim. Hani şimdi nerde onlar! Kucağıma alıp
kendi hâlinde, ama daha çok yatağında vakit ge- öpüp koklayamıyorum. Biri daha iki yaşında. İki-
çirdi. Koğuş filmlerdeki gibi değildi. Kadınlar bir- sinin de bana ihtiyaçları var, ama ben yanlarında
biriyle kavga etmiyordu. Ayrıca yeni geldiğinde değilim. Artık her şeyden umudumu kestim! Ya-
kimse ona kötü davranmamıştı. Kadınlar arasın- şamak istemiyorum!”
da birbirlerine karşı bir saygı ve sevgi hissedili-
yordu. Özellikle de Nurcihan’a karşı. O, bütün gücüyle bağırırken, Nurcihan ve di-
ğerleri sessizce dinlediler. Nimet sinir krizi ge-
Kış, bütün şiddetiyle bastırmıştı. Nimet çiriyordu. Nurcihan kalktı, bir anne şefkatiy-

69
le ona sarıldı ve bir süre ağlamasının dinmesini gece bülbül saatinde onları dinlerim, bülbüller o
bekledikten sonra sakin sakin konuşmaya başla- kadar uzakta değil de sanki bizim koğuşun he-
dı: “Burada çok yenisin daha. Biliyorum çok zor. men önünde ötüyor gibidir. Aslında mesafelerin
Hiçbirimiz burada olmayı seçmedik, istemedik. pek de bir önemi yoktur. Biz sevdiklerimizi yüre-
Buradakilerin de bir aileleri, özleyen çocukları ğimizde taşırız ve aşk ile besleriz. Kâinatın maya-
var. Sabretmekten başka çaremiz yok. Sabrede- sındaki ilahi aşkla ve bu aşk en güzel hâlini seher-
ceğiz, dayanacağız ve yarın öbür gün sevdikleri- de alıyor. Aynı bülbülün ötüşündeki gibi…”
mizin karşısına daha güçlü ve sağlam çıkacağız.
Hele şu kış bitsin, yollar açılsın, seni görmeye ge- O geceden sonra, Nimet de bülbül saatinde
lirler, onlar da seni çok özlemişlerdir. Belki açık Nurcihan’ın yanında yer aldı. Birlikte bülbülleri
görüş olur, o zaman bol bol hasret giderirsiniz. dinleyerek namazlarını kıldılar. Gözyaşları için-
Hem bir bakarsın yarın mektubun gelir.” de Allah’a yalvardılar. Gündüz de namazlarına
devam etti. Sekiz yıllık evliliği boyunca ilk defa
O böyle konuştukça, Nimet’in gözünün önüne kendini bu kadar rahat hissediyordu. Sanki haya-
çocukları geliyordu. Onlara kavuşacağını düşün- tının kontrolünü eline almış gibiydi. Yine çocuk-
dükçe biraz sakinleşmişti. Nurcihan’ın söyledik- larını özlüyordu, hasretinden gözünün yaşı din-
lerine inanmak istiyordu. miyordu; ama isyan etmiyor, sabrediyordu. Bu
arada sürekli kitap okuyordu. Nurcihan’ın verdi-
ği kitapları... Her birinde kendinden bir şey bu-
“Bir sabah ailesinden tam on tane mektup
luyordu. En çok da Yusuf Peygamberin hayatını
alınca bu gücü daha da arttı. Aslında ailesi sevmişti. Onun kuyuya atılması ve ailesinden ayrı
mektup göndermeye devam etmiş, ama postada kaldığı uzun yıllar, Hz. Yusuf’un sabrı onu derin-
den etkilemişti.
olan bir hatadan onun eline geçmemişti.”
Nimet, gün geçtikçe içinde garip bir ferahlık
O gece yine çocuklarını düşünerek uyuyakal- hissetmeye başladı. Nurcihan’ın devamlı sözünü
dı. Bülbül Saatinde her ikisi de uyanıktı. Nimet ettiği, zorluğun yanında kolaylık, darlığın yanın-
gözyaşları içinde, Nurcihan’ı izlerken, gayr-i ihti- da genişlik gelmeye başlamıştı sanki. Nimet bunu
yari kalktı ve gelip onun yanına oturdu. Hiç ses hissettikçe daha bir özgür ve güçlü görmeye baş-
çıkarmadan, o sabah namazını kılana kadar bek- ladı kendini. Sabredecek ve hayatın tüm zorlukla-
ledi. Duasını yapıp “Âmin!” dedikten sonra, “Seni rına karşı koyabilmesini sağlayacak bir güçtü bu.
böyle huzurlu yapan, bülbül saatini bana da anla-
tır mısın?” diye sordu. Nurcihan her zamanki gü- Bir sabah ailesinden tam on tane mektup alın-
lümsemesiyle “ Nimet’çiğim bülbülün hikâyesini ca bu gücü daha da arttı. Aslında ailesi mektup
bilir misin? Hani güle âşıktır da bu aşkla devam- göndermeye devam etmiş, ama postada olan bir
lı gül dalında öter. En çok da seher vakti aşka ge- hatadan onun eline geçmemişti. Bazılarının için-
lir. Neden biliyor musun? Seher vakti gül açacak- den çocuklarının fotoğrafları da çıkınca kelime-
tır ve bülbül vuslata erecektir. Bülbül bu aşk ve nin tam anlamıyla bayram etti. Hepsini sıraya ko-
hasretle öyle yorgun düşer ki, seher vakti bir an yup tek tek okumaya başladı. Annesi her anlarını
kendinden geçer ve işte tam o anda gül açar. Ama onunla paylaşmak istercesine uzun uzun çocukla-
zavallıcık göremez. Aşkıyla tekrar başlar zâra. Ta rı anlatıyordu. Hepsi çok iyiydi ve en iyi haber en
ki ertesi sehere kadar. İşte seher vakti âşıkların sonundaydı. Şöyle diyordu annesi: “Kızım sevgi-
da Mevla’sına kavuştuğu andır, biz de bu aşkla miz ve dualarımızla hep yanındayız. İnşallah sa-
kalkarız ve tüm muhabbetimizle Mevla’ya yöne- yılı gün çabuk geçer, ama belki gün saymamıza da
liriz. O da kullarına sonsuz şefkat ve merhame- gerek kalmayabilir. Bu günlerde bir genel af söy-
tiyle karşılık verir. Bizim bahçemizde de gül var- lentisi var. Bakalım Allah’tan hayırlısı. En kısa za-
dı ve her seher dalında bülbüller öterdi. Ben her manda kavuşmak dileğiyle Allah’a emanet ol!”

70 Şubat 2009

You might also like