You are on page 1of 54

SAĞLIK HUKUKU 8-14 ÜNİTE DEĞİŞMİŞTİR 8-14 ARASI ÜNİTELERİ BURADAN ÇALIŞINIZ

HAZIRLAYAN ALİ DUYMAZ

ALİ DUYMAZ BAŞARILAR DİLER özet siparişleriniz için whatsapp:05531577448

ÜNİTE 8

SAĞLIK HİZMETİNİN YÜRÜTÜLMESİ SIRASINDA OLUŞAN ZARAR VE SAĞLIK


HUKUKUNDA SORUMLULUK DOĞURAN HÂLLER
Dünya Sağlık Örgütüne Göre;
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından 1978’de Alma Ata’da düzenlenen Temel Sağlık Hizmetleri Konferansı
sonunda yayımlanan bildirgede (Alma Ata Bildirgesi) temel sağlık hizmetleri: Kişiye ve çevreye yönelik koruyucu
sağlık hizmetleri, ilk yardım hizmetleri, acil yardım hizmetleri, evde ayakta bakım ve tedavi hizmetleri, hasta
sevklerini ve sonuçlarını izleme hizmetleri ile adli hizmetler olarak belirlenmiştir.

Kişiye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri: Sağlık eğitimi, erken tanı ve tedavi, aşılama, aile planlaması, ilaçla koruma
ve beslenme olarak belirlenmiştir.
Çevreye yönelik koruyucu sağlık hizmetleri: yeterli ve temiz içme suyu sağlama, kanalizasyon, besin hijyeni, konut
hijyeni, doğanın ve çevrenin korunması ile radyasyondan korunma olarak belirlenmiştir.

663 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye Göre


663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 8.
maddesinde Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğünün yetki ve sorumluluk alanı düzenlenirken sağlık hizmeti olarak,
her türlü koruyucu, teşhis, tedavi ve rehabilite edici faaliyet sağlık hizmeti kapsamında değerlendirilmiştir.

Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 14 Numaralı Genel


Yorumuna Göre
Komite, öncelikli olarak sağlığa ilişkin mal ve hizmetlerin, sağlık ve sağlık bakım tesislerinin mevcudiyetini
öngörmektedir.

Tüm sağlık tesisleri, mal ve hizmetleri tıp etiğine saygılı ve kültürel açıdan uygun olmalıdır; yani bireylerin,
azınlıkların, halk ve toplulukların kültürlerine saygılı, toplumsal cinsiyete ve yaşam döngüsünün gerekliliklerine
duyarlı olmalı ve ayrıca mahremiyete saygı duyacak ve ilgili kişilerin sağlık durumunu iyileştirecek biçimde
düzenlenmelidir.”

***Mevcudiyet
“Genel sağlık ve sağlık bakım tesislerinin, sağlıkla ilgili mal ve hizmetlerin ve ayrıca programların işleyişinin, taraf
Devletin sınırları içerisinde mevcut olması gerekir. Bu tesis, mal ve hizmetlerin kesin niteliği taraf Devletlerin
kalkınma düzeyi de dâhil olmak üzere pek çok etmene bağlı olarak farklılıklar gösterecektir. Yalnız bunlar, güvenli ve
içilebilir su kaynaklarına erişimi ve yeterli sağlık koruma koşullarını, hastane, klinikler ve diğer sağlık yapılarını, ülke
koşullara göre rekabet edebilir maaş alan uzman sağlık personeli ve diğer profesyonel personelleri ve Dünya Sağlık
Örgütünün Temel İlaçlar Eylem Programında tanımlanan temel ilaçları içermektedir.”
Buna göre; Taraf Devlet’in bu sağlık ve sağlık bakım tesisleri, sağlıkla ilgili mal ve hizmetleri ve program işleyişlerinin
sınırları içerisinde bulunması gerekliliğine vurgu yapılmıştır.

Erişilebilirlik
Komite’ye göre; sağlığa ilişkin mal ve hizmetlerin mevcut olması ve buna ilişkin personel, ilaç benzeri bileşenlerin
temin edilmiş olması sağlık hakkının yerine getirilmesi bakımından yeterli olamaz. Komite, sağlık hizmetlerinin
erişilebilir olmasını da gerekli görmektedir. Komite, erişilebilirliği birbiriyle kesişen dört başlık halinde yorumlamıştır.
Bunlar; ayrımcılık olmaması, fiziksel erişim, ekonomik erişim ve bilgiye erişimdir.
herkesin erişimine açık olması gerekmektedir.” EKSKHK’ye göre; “sağlık tesisleri, mal ve hizmetleri yasaklanmış
alanların hiçbirine dayalı ayrımcılık olmadan herkesin erişimine, ve özellikle de genel nüfusun en savunmasız veya
dışına itilmiş kesimlerine hem hukuken hem fiilen açık olmalıdır.” Burada yasaklanmış alanlar; ırk, ren, din, dil,
cinsiyet gibi genel kabul gören ayrımcılık konularıdır.

Sağlık hizmetlerinden faydalanmak isteyen birey için; sağlığa ilişkin mal ve hizmetlerin mevcut olması, bunlara
erişimde ayrımcılık yapılmaması, fiziksel engellerin ortadan kaldırılması yeterli olmayacaktır. Bütün bunların bireyler
tarafından karşılanabilir, yani ekonomik erişime de açık olması gerekir. Ekonomik erişimin sağlandığından söz
edilebilmesi için “sağlık tesisleri, mal ve hizmetleri herkesin ekonomik olarak karşılayabileceği şekilde olmalıdır.”

S)ağlık bakım hizmetlerinin ve ayrıca sağlığın belirleyici etmenlerinin ücretlendirilmesi denklik ilkesine dayanmalı; (…)
kamu veya özel olsun bu hizmetlerin, toplumsal olarak dezavantajlı gruplar da dâhil herkes tarafından karşılanabilir
olması güvence altına alınmalıdır.”

Komite; erişilebilirlikle ilgili olarak ayrımcılık yasağı, fiziksel ve ekonomik erişimin sağlanması yanında, sağlıkla ilgili
konularda bilgiye erişim mekanizmalarının açık tutulmasını da öngörmektedir. Bilgiye erişim, mahremiyete ilişkin
olan kişisel sağlık verilerine sahip olma hakkı ihlal edilmeksizin, “sağlıkla ilgili konularda, bilgi ve fikir isteme, alma ve
verme haklarını” içerir. Mevcut ve erişilebilir sağlık hizmetlerinin aynı zamanda kabul edilebilir olması da
gerekmektedir.

Kabul edilebilirlik

***Komite’ye göre kabul edilebilirlik şu şekilde anlaşılmaktadır:


“Tüm sağlık tesisleri, mal ve hizmetleri tıp etiğine saygılı ve kültürel açıdan uygun olmalıdır; yani bireylerin,
azınlıkların, halk ve toplulukların kültürlerine saygılı, toplumsal cinsiyete ve yaşam döngüsünün gerekliliklerine duyarlı
olmalı ve ayrıca mahremiyete saygı duyacak ve ilgili kişilerin sağlık durumunu iyileştirecek biçimde düzenlenmelidir.”

Kalite
EKSHK, sağlık hizmetlerinin yukarıda yer verilen diğer özellikleri yanında kaliteli olması bakımından da Taraf
Devletlerin yükümlü olduğunu belirtmektedir. Kültürel olarak kabul edilebilir bir sağlık hizmeti sunumu ile kalite
arasında kurulacak denge burada belirleyicidir. Komite Taraf Devletten beklenecek sağlık hizmetlerinin kaliteli
sunumunu şu şekilde belirlemektedir

SAĞLIK HİZMETİNİN YERİNE GETİRİLMESİ SIRASINDA ORTAYA ÇIKAN ZARAR


kaynağı; bizzat hasta olabileceği gibi, sağlık kuruluşu, sağlık çalışanı ya da sağlık hizmetinin organizasyon ve
finansmanı olabilir.

Tıbbi Yardım İçin Başvuran Kişiden (Hastadan) Kaynaklanan Zararlar


Tıbbi yardım için sağlık personeline ya da sağlık kuruluşuna başvuran kişi (hasta), çoğunlukla pasif bir konumdadır. Bu
nedenle de zararın kendi sağlığı ve bedeni üzerinde oluştuğu kişidir. Hastanın, sağlık personeli ile karşılaştığında
ayrıntılı bir şekilde tıbbi geçmişini anlatması gerekir. Örneğin, ilaç alerjisi olan bir kişi sağlık hizmetinden yararlanırken
buna ilişkin bilgiyi gizlemiş ise yalnızca hekimin ya da sağlık personelinin yanlış ilaç kullanımından kaynaklı olarak
verdiği zarardan söz edilemez. Bu durumda, önceki hastalıklar, kullanılan ilaçlar, alerjiler sağlık personelinden
gizlenmiş ise ortaya çıkacak zararın önemli bir kısmı hastadan kaynaklanmaktadır.
Başkasına ait kimlik ve tıbbi bilgiler ile sağlık kurumları ve çalışanlarını yanıltarak teşhis ve tedavi talep eden kişilerin,
kendi kusurları nedeniyle ortaya çıkan zararları sağlık kurumu ya da çalışanına yansıtması olanaksızdır. Ancak sağlık
kurumu ya da sağlık çalışanı basit bir şekilde ve kolayca bu bilgilerin başkasına ait olduğunu öğrenebileceği ancak
ihmali davranışı ile zararın ortaya çıkması durumunda sağlık kuruluşu ya da sağlık çalışanı sorumluluktan kurtulamaz.
Tedavinin tamamı sağlık kuruluşu içerisinde gerçekleştirilemez ve sağlık kurumunda verilen tedavinin evde devam
etmesi öngörülmüş ise ve hastaya gerekli bilgiler verilmiş, ancak kişinin bu tedaviyi kendiliğinden kesmesi
durumunda, ortaya çıkacak zarardan kendisi sorumlu olacaktır.
Hasta sıfatı ile sağlık kuruluşlarına ya da sağlık personeline başvuran kişilerin, kendilerine verilen tedaviyi kabul etme
zorunlulukları bulunmamaktadır.
Acil hâller dışında, tedaviyi usulüne uygun olarak reddeden kişilerin uğrayacakları zararlar dolayısıyla sorumluluk
kendi üzerlerinde kalacaktır.
Örneğin; kolundaki kırık nedeniyle sağlık hizmetinden yararlanmak isteyen, ancak kendisine uygulanacak tedavi
açıklandıktan sonra tedaviyi reddeden kişinin koluna alçı uygulaması yapılmaması nedeniyle ortaya çıkacak olan
zarardan sağlık kuruluşu ya da sağlık personeli sorumlu tutulamaz. Ancak, sorumluluğun bu şekilde ilgili kişi üzerinde
kalabilmesi için kendisinin bilgilendirilmesi ve tedavi olmadığı takdirde ortaya çıkacak sonuçlar bakımından gerekli
uyarıların yapıldığının belgelendirilmesi gerekmektedir.
Örneğin, karaciğer kanseri olan bir kişinin gerekli teşhis yapıldıktan sonra bu hastalığa ilişkin tıbben kabul edilmiş
tedavinin hasta tarafından usulüne uygun olarak reddi gerçekleşmişse ortaya çıkacak olan zararın sonuçlarına hasta
kendisi katlanacaktır.
Bazı durumlarda, açıkça yanlış bir tedavinin önerildiği durumlarda da hasta bunun bilincinde ya da bilebilecek
durumdaysa sorumluluğun hasta üzerinde kalması söz konusu olabilir. Örneğin; gastrit nedeniyle başvuran hastaya
ayak bandajı uygulaması önerilmiş ise hastanın buna müdahale etmeyip, tedaviyi reddetmeyip, gastritinin ilerlemesi
nedeniyle sağlık kuruluşu ve sağlık çalışanın sorumluluğunu azalttığı ve daha açık durumlarda ortadan kaldırabileceği
söylenebilir.

Özel sağlık kuruluşlarına başvuran hastalar bakımından çoğunlukla bir sözleşme ilişkisi kurulduğu kabul edilmektedir.
Bu sözleşmenin hasta yükümlülükleri kısmına giren kısmında hastanın kusuru zarardan kendisinin sorumlu tutulması
sonucunu doğurabilir. Acil poliklinikleri ve acil durumlar hariç olmak üzere, hasta olarak başvuran kişi sağlık
hizmetinden yararlanması için kendi sağlık sigortası haricinde ödemesi gereken ilave ücreti ödemeksizin tedavisinin
yapılmadığını ileri süremez.
Örneğin, özel sağlık kuruluşuna başvurmuş ve gerekli ilave ücreti ödemiş olan bir kişi rahatsızlığının ne olduğunu
söylemeyip “Sağlık çalışanı olan sizsiniz, ne derdim olduğunu da siz anlayın.” diyerek bilgi vermekten kaçınmışsa, o
sırada belirlenemeyen beyin tümörü nedeniyle daha sonra bazı yetilerini kaybetmişse sorumluluk kendi üzerinde
kalacaktır.
Örneğin; elinde gerçekleşen bir kesi yaralanması nedeniyle sağlık kuruluşuna başvuran, yara yerine gerekli pansuman
ve dikiş işlemi yapılan ve günlük pansuman önerisi ile gönderilen kişinin, bu pansumanları yaptırmaktan kaçınması ve
temizlik şartlarına da dikkat etmemesi nedeniyle ortaya çıkan iltihap dolayısıyla sağlık çalışanı ya da sağlık kurumunu
sorumlu tutması mümkün değildir.
Hastanın sağlık kurumu içerisinde gözetim altına alındığı durumlarda, damarına takılmış olan serum vb. tertibatını
bilinçli olarak sökmek suretiyle kanamaya ya da ilaçtan beklenen faydayı alamamasından, gözetim ile yükümlü olan
sağlık personeli ile birlikte sorumlu olduğu değerlendirilebilir.

Sağlık Kurumu ya da Personelinin Yetersizliğinden Kaynaklanan Zararlar


Hastanın sağlık kurumuna başvurduğu andan itibaren ortaya çıkan zararların büyük bölümü sağlık kurumu ya da
sağlık personeline bağlı olarak ortaya çıkar. Bunların önemli bir çoğunluğu sağlık kurumlarının yetersiz sayıda olması
ya da yetersiz ekipman, yetersiz sağlık personelinin bulunmasından kaynaklı olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bu
yetersizliğe yol açan nedenlerden birisi de hekim başına düşen hasta sayısındaki fazlalık, dinlenmeye elverişli zaman
bırakmayan nöbet sayısı ve sistemi, sağlık kurumunun çalışmaya ilişkin kuralları ve tutum olarak özetlenebilir.

Sağlık Organizasyonu ve Sağlık Giderleri Finansmanından Kaynaklanan Zararlar


Yukarıda Ekonomik Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi’nin 14 No’lu Genel Yorumu’na ilişkin temel noktalara yer
verilmiştir. Anayasa’nın 56. maddesine ve 663 sayılı KHK’ye göre; Türkiye genelinde kamu kesimi ve özel kesimin
yürüteceği sağlık hizmetlerinin belirlenmesi, denetlenmesi, organizasyonun yapılması görevi Sağlık Bakanlığına aittir.

***TÜİK verilerine göre toplam sağlık harcaması, 2014 yılında 94.750.000.000 TL olarak belirlenmiştir. Bu rakamın
gayri safi yurt içi hasılaya oranı ise 5,4 olarak belirlenmiştir. Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri Yıllığı 2014’e göre,
2013 yılında OECD ülkeleri ortalamasında bu oran %8,9 iken Türkiye’de %5,4 olarak gerçekleşmiştir. Bu istatistikte
Türkiye en sonda yer almaktadır ve özel kesim harcamaları bakımından da en az harcamayı yapan ülke olarak
belirlenmektedir.
2013 yılında kişi başı cepten yapılan sağlık harcaması istatistiğine göre, 1999 yılında 23 TL olan kişi başı cepten
yapılan sağlık harcaması 2013 yılında 186 TL olarak belirlenmiştir.
SAĞLIK UYGULAMALARINDA SORUMLULUK DOĞURAN HÂLLER, SORUMLULAR
VE SORUMLUNUN TESPİTİ
Sağlık uygulamaları nedeniyle zarar gören, hasta ya da hasta yakınları olarak karşımıza çıkmaktadır. Hasta yakınları,
hastaya refakat eden kişi ya da hastanın zarar görmesi nedeniyle zarara uğrayan kişilerdir. Hasta ya da hastanın
görmüş olduğu zarar maddi ya da manevi zarar olabilir. Örneğin; infertilite teşhisi ile tedavi edilen bir kişinin,
uygulanan tedavi nedeniyle çocuğunun olmaması hem maddi hem de manevi bakımından bir zarar yaratır. Bu zararın
maddi ve manevi tazminat olarak karşılanması gerekir.
Sağlık uygulamalarında doğan zararlar genellikle tıbbi kötü uygulamadan ya da komplikasyondan kaynaklanır.

Tıbbi Yanlış Uygulama (Malpraktis)

***1992 yılında Dünya Tabipler Birliğinin yayımlamış olduğu Tıpta Yanlış Uygulama konulu duyuruda, Madde 2/a
tıbbi yanlış uygulamayı şu şekilde tanımlamaktadır: “Tıbbı yanlış uygulama (malpractice); doktorun tedavi sırasında
standart uygulamayı yapmaması, beceri eksikliği veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan "zarardır." Bu durumda,
zarar doğuran bir tıbbi faaliyetin malpraktis olarak değerlendirilmesi için;
Doktorun tedavi sırasında standart uygulamayı yapmaması, yeni bir deney gerçekleştirmesi, standart uygulamadan
kaçınması ya da bitkisel önerilerle yönlendirerek standart uygulamanın dışına çıkması,
Doktorun beceri eksikliği, standart uygulamayı gerçekleştirirken bilgi ya da beceri eksikliğinden kaynaklı olarak
zarar vermesi,
Doktorun tedavi vermemesi, hastayı önemsememesi, ihmali, ayrımcılık nedeniyle standart uygulamayı yapmaktan
kaçınması durumu vb. olması gerekir.
Örneğin, Acil polikliniğine kalbindeki rahatsızlık nedeniyle başvuran kişinin tedavisinin doktorun izlemekte olduğu
futbol maçı bitmediği gerekçesiyle geciktirilmesi ve telafisi imkânsız zararların doğması nedeniyle malpraktisin varlığı
kabul edilir.
Örneğin; cerrahi hekiminin, batın ameliyatı sonucunda içeride yabancı madde bırakarak ameliyatı tamamlaması
malpraktis olarak değerlendirilir.

Komplikasyon
1992 yılında Dünya Tabipler Birliğinin yayımlamış olduğu Tıpta Yanlış Uygulama konulu duyuruda “Tıbbi uygulama
sırasında; öngörülemeyen bilgi ya da beceri noksanlığı sonucu oluşan; istenmeyen sonuçtur ve bunda hekimin
sorumluluğu yoktur.” belirlemesine yer verilmiştir.
DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli
olarak cevaplayabilirsiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi Yüksek Sağlık Şûrasının çalışma esaslarına ilişkin olarak yanlıştır?
a) On beş üyeden oluşur.
b) Şûra üyelerinin görev süreleri iki yıldır.
c) Şûra üyelerinin on üçü Bakan tarafından seçilir.
d) En az sekiz üyenin katılımıyla toplanır ve oy birliği ile karar alır.
e) Oylamalarda çekimser oy kullanılamaz.

2. Sağlık meslek mensuplarının mesleklerini icra ederken ortaya çıkan adli konularda mahkemelere görüş vermek,
idari soruşturmacılar ve uzlaşma komisyonları için bilirkişi listesi belirlemek aşağıdakilerden hangisinin görevidir?
a) Adli Tıp Kurumu
b) Sağlık Bakanlığı
c) Mahkemeler
d) Yüksek Sağlık Şûrası
e) İdare Mahkemesi

3. Sağlık personelinin; kasıt, kusur veya ihmal ile standart uygulamayı yapmaması, bilgi veya beceri eksikliği ile yanlış
veya eksik teşhiste bulunması, yanlış tedavi uygulaması veya hastaya tedavi vermemesi ile oluşan ve zarar meydana
getiren fiil ve durum aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilir?
a) Zarar
b) Sorumluluk
c) Tıbbi kötü uygulama
d) Komplikasyon
e) Tıbbi hizmet

4. Sağlık Personelinin, kendisine başvuran hastanın doğum yerine bakarak, bu kişiye tıbbi hizmet vermekten
kaçınması aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilir?
a) Zarar
b) Sorumluluk
c) Tıbbi kötü uygulama
d) Komplikasyon
e) Tıbbi Hizmet
Sağlık Hizmetinin Yürütülmesi Sırasında Oluşan Zarar ve Sağlık Hukukunda Sorumluluk Doğuran Hâller
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
5. Sağlık personeli, kendisine başvuran hastaya standart tıbbi uygulamayı yapmasına rağmen daha sonra
öngörülmeyen durumlar ortaya çıkmış ise bu aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilir?
a) Zarar
b) Sorumluluk
c) Tıbbi kötü uygulama
d) Komplikasyon
e) Tıbbi Hizmet

6. Yüksek tansiyon ile hastaneye başvuran kişiye standart tıbbi uygulama yapılmış, ancak hastanın aniden solunumu
durmuştur. Bu durum aşağıdaki kavramların hangisi ile ifade edilir?
a) Zarar
b) Sorumluluk
c) Tıbbi kötü uygulama
d) Komplikasyon
e) Tıbbi Hizmet

7. Dünya Sağlık Örgütünün temel sağlık hizmetlerine ilişkin konferansı hangi şehirde toplanmıştır?
a) İstanbul
b) Moskova
c) Alma Ata
d) Moskova
e) Pekin

8. Aşağıdakilerden hangisi Dünya Sağlık Örgütü tarafından belirlenen çevreye yönelik koruyucu sağlık
hizmetlerinden biri değildir?
a) Aşılama
b) Kanalizasyon
c) Besin hijyeni
d) Konut hijyeni
e) Doğanın ve çevrenin korunması

9. Aşağıdakilerden hangisi tıbbi yanlış uygulamanın literatürde kullanılan bir diğer adıdır?
a) Malpraktis
b) Komplikasyon
c) Şûra
d) Hijyen
e) Sorumluluk
Sağlık Hizmetinin Yürütülmesi Sırasında Oluşan Zarar ve Sağlık Hukukunda Sorumluluk Doğuran Hâller
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
10. Aşağıdakilerden hangisi sağlık kurumunun yetersizliğinden kaynaklı olan zararların nedenleri arasında
değerlendirilemez?
a) Sağlık kurumunun bulunmaması
b) Hiç yatak olmaması
c) Sağlık hizmetlerinin özel kişilerce yürütülmesi
d) Tıbbi cihazların bulunmaması
e) Hijyenik bir ortam bulunmaması

Cevap Anahtarı:
1.D, 2.D, 3.C, 4.C, 5D, 6.D, 7.C, 8.A, 9.A, 10.C

ÜNİTE 9

SAĞLIK MEVZUATINA GÖRE HASTALARA KARŞI SORUMLULUK


Hasta Hakları Bildirim Sistemi (HBBS) internet sayfası (https://hastahaklari.saglik.gov.tr/) üzerinden yapılabilir.
Ayrıca, Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi (SABİM) aracılığıyla hasta hakları ihlaline ilişkin bildirimler yapılabilir. SABİM,
7 gün ve 24 saat esasına (7/24) göre çalışır. SABİM’e ulaşmak için bütün telefonlardan ücretsiz olarak, 184
numarasını aramak gerekmektedir

***15/5/1987 tarihli ve 3359 Sayılı Sağlık Hizmetleri Temel Kanununa ve 11/10/2011 tarihli ve 663 Sayılı Sağlık
Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 8’inci ve 40’ıncı
maddelerine dayanılarak hazırlanan Hasta Hakları Yönetmeliği 01.08.1998 tarih ve 23420 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanmıştır.

***Hasta Hakları Yönetmeliği’nde Temel İlkeler


Yönetmeliğin “İlkeler” başlıklı 5. maddesinde sağlık hizmetlerinin sunulmasında burada belirlenen ilkelere
uyulmasının şart olduğu düzenlenmiştir. Bu ilkeler şu şekildedir:
Bedenî, ruhi ve sosyal yönden tam bir iyilik hâli içinde yaşama hakkının, en temel insan hakkı olduğu, hizmetin her
safhasında daima gözönünde bulundurulur.
Herkesin yaşama, maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkını haiz olduğu ve hiçbir merci veya
kimsenin bu hakkı ortadan kaldırmak yetkisinin olmadığı bilinerek, hastaya insanca muamelede bulunulur.
Sağlık hizmetinin verilmesinde; hastaların, ırk, dil, din ve mezhep, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç ve
ekonomik ve sosyal durumları ile sair farklılıkları dikkate alınamaz. Sağlık hizmetleri, herkesin kolayca ulaşabileceği
şekilde planlanıp düzenlenir.
Tıbbi zorunluluklar ve kanunlarda yazılı hâller dışında, rızası olmaksızın kişinin vücut bütünlüğüne ve diğer kişilik
haklarına dokunulamaz.
Kişi, rızası ve Bakanlığın izni olmaksızın tıbbi araştırmalara tabi tutulamaz.
Kanun ile müsaade edilen haller ile tıbbi zorunluluklar dışında, hastanın özel hayatının ve aile hayatının gizliliğine
dokunulamaz.

***Hasta Hakları Yönetmeliği’ne Göre Hasta Hakları Listesi


Sağlık hizmetlerinden faydalanma hakkı
Adalet ve Hakkaniyete Uygun Olarak Faydalanma Hakkı
Bilgi İsteme Hakkı
Sağlık Kuruluşunu Seçme ve Değiştirme Hakkı
Personeli Tanıma, Seçme ve Değiştirme Hakkı
Öncelik Sırasının Belirlenmesini İsteme Hakkı
Tıbbi Gereklere Uygun Teşhis, Tedavi ve Bakım Hakkı
Tıbbi Gereklilikler Dışında Müdahale Yasağına Uyulmasını İsteme Hakkı
Ötenazi Yasağına Uyulmasını İsteme Hakkı
Tıbbi Özen Gösterilmesini İsteme Hakkı

Sağlık durumu ile ilgili bilgi alma hakkı


Sağlık Durumu Hakkında Bilgi Alma Hakkı
Kayıtları İnceleme Hakkı
Kayıtların Düzeltilmesini İsteme Hakkı
Usulüne Göre Bilgi Verilmesini İsteme Hakkı
Bilgi Verilmesini Yasaklama Hakkı

Hasta haklarının korunması


Mahremiyete Saygı Gösterilmesi Hakkı
Rıza Olmaksızın tıbbi Ameliyeye Tabi Tutulmama Hakkı
Bilgilerin Gizli Tutulması Hakkı

Tıbbi müdahalede hastanın rızası


Rızası Dışında Tıbbi Müdahaleye Tabi Tutulmama Hakkı
Tedaviyi Reddetme ve Durdurma Hakkı

Tıbbi araştırmalar
Rızası Dışında Tıbbi Araştırmalara Konu Edilmeme Hakkı

Diğer haklar
Güvenliğin Sağlanması Hakkı
Dini Vecibeleri Yerine Getirebilme ve Dini Hizmetlerden Faydalanma Hakkı
İnsani Değerlere Saygı Gösterilmesi ve Ziyaret Hakkı
Refakatçi Bulundurma Hakkı
Sağlık Hizmetinden Sağlık Kurum ve Kuruluşu İçinde ya da Dışında Verilmesini İsteme Hakkı

Sorumluluk ve hukuki korunma yolları


Müracaat Hakkı
Şikâyet Hakkı
Dava Hakkı

***Hastanın Uyması Gereken Kurallar


Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 42/A maddesine göre, hasta sağlık hizmeti alırken;
Başvurduğu sağlık kurum ve kuruluşunun kural ve uygulamalarına uygun davranır ve katılımcı bir yaklaşımla teşhis
ve tedavi ekibinin bir parçası olduğu bilinciyle hareket eder.
Yakınmalarını, daha önce geçirdiği hastalıkları, gördüğü tedavileri ve tıbbi müdahaleleri, eğer varsa hâlen
kullandığı ilaçları ve sağlığıyla ilgili bilgileri mümkün olduğunca eksiksiz ve doğru olarak verir.
Hekim tarafından belirlenen sürelerde kontrole gelmeli ve tedavisinin gidişatı hakkında geri bildirimlerde bulunur.
Randevu tarih ve saatine uyar ve değişiklikleri ilgili yere bildirir.
İlgili mevzuata göre öncelik tanınan hastalar ile diğer hastaların ve personelin haklarına saygı gösterir.
Personele sözlü ve fiziki saldırıya yönelik davranışlarda bulunmaz.
Haklarının ihlal edildiğini düşündüğünde veya sorun yaşadığında hasta iletişim birimine başvurur.

***sağlık kurum ve kuruluşları bünyesinde hasta iletişim birimlerinin kurulması zorunludur.


***Hasta hakları kurulu
İl sağlık müdürlüğü tarafından oluşturulur. Görevi; üniversite hastaneleri, askerî hastaneler ve özel sağlık kurum ve
kuruluşları, kamu hastaneleri, ağız ve diş sağlığı merkezleri, aile sağlığı merkezleri ve toplum sağlığı merkezlerinden
gelen başvurular sonucunda;
***
Değerlendirmek,
Karara bağlamak,
Öneri sunmak,
Düzeltici işlemleri belirlemektir.

***Hasta hakları kurulunun başkanı il sağlık müdürü veya müdürlük temsilcisidir.

Hasta hakları kurulunda bulunmak üzere birden fazla hasta hakları derneği veya tüketici derneği başvurmuş ise
hangi derneğin kurulda temsilci bulunduracağı il sağlık müdürlüğü tarafından kura çekmek yoluyla belirlenir.

Hasta Hakları Kurulunun Görevleri, Çalışma Usul ve Esasları Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 42/C maddesi ile 2014
yılında yapılan değişiklikle yeniden düzenlenmiştir. Buna göre kurulun görevleri, çalışma usul ve esasları şu
şekildedir;
a) Kurul, sağlık kurum ve kuruluşu tarafından yerinde çözülemeyen yazılı ve/veya elektronik başvuruları
değerlendirir.
b) Hasta hakları uygulamalarına veya etik ilkelere aykırı davranış sebebiyle kurul tarafından verilen ihlal kararları,
ilgili sağlık kurum ve kuruluşuna ve ilgili personele yazılı olarak tebliğ edilir. Son altı ay içerisinde ikiden fazla hak
ihlali kararı verilen sağlık meslek mensubu hakkındaki dosya 663 sayılı Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunun 23’üncü maddesinin yedinci fıkrasının (b) bendi hükmüne göre Sağlık
Meslekleri Kuruluna gönderilir.
c) Kurul, gerek görürse hasta hakları ihlaline sebep olabilecek uygulamaları inceler ve hasta haklarının geliştirilmesi
için öneri ve düzeltici işlem belirlenmesine karar verir. Sağlık kurum ve kuruluşu belirlenen süre içinde gerekli
önlemleri alır, girişimlerde bulunur ve yapılan işlem hakkında kurulu bilgilendirir.
ç) Kurul en geç on beş günde bir toplanır. Sekretarya hizmetleri il sağlık müdürlüğü hasta hakları koordinatörlüğünce
yürütülür.
d) Kurul, başvurunun kurula ulaştığı tarihten itibaren otuz gün içerisinde başvuru hakkında karar verir.
e) Kurul, üye tam sayısının salt çoğunluğu ile toplanır ve toplantıya katılan üyelerin salt çoğunluğu ile karar alır.
Karara itirazı olan üyelerin karşı oy gerekçeleri, kararın altına özet olarak yazılır.
f) Kararlar, üyeler tarafından imzalanarak dosyalanır. Kararlar ilgili sağlık kurum ve kuruluşu ile başvurana bildirilir.
g) Hasta iletişim birimine yapılan başvurular ve kurulda görüşülen dosyalar gizlidir, hiçbir şekilde üçüncü kişilere bilgi
verilemez. Bilgi ve dosyalar resmÎ olarak talep edilmesi kaydıyla idari soruşturma yapan incelemeciye ya da adli
mercilere gizliliğe riayet edilerek verilir. Kurul üyeleri gizliliğe riayet etmekle yükümlüdür.
ğ) Kurul gerek gördüğünde ilgilileri kurula davet edebilir.
h) Sivil toplum temsilcisi ve sendika temsilcisi olan üyelerin görev süresi takvim yılıdır. Komisyon üyelerinin görev
süresi iki yıldır. Süresi dolan üyeler tekrar görevlendirilebilir. Kurul toplantılarına mazeretsiz olarak üst üste üç defa
katılmayan üyenin üyeliği sona erer ve bu kişiler üç yıl süreyle yeniden üye olarak seçilemez. Herhangi bir sebeple
boşalan üyelik için kalan süreyi tamamlamak üzere yeni üye seçilir.
ı) Tıbbi hata iddialarına ilişkin başvurular kurul tarafından değerlendirilmez.

Uyarı: Müracaat hakkının sağlanmamasının da bir hasta hakları ihlali olduğu gözden kaçırılmamalıdır.

Hasta Hakları İl Koordinatörlüğü


İl Sağlık Müdürlüğü bünyesinde; hasta hakları uygulamalarını il genelinde koordine etmek, denetlemek, hasta
hakları kurullarının kurulması ve çalışması ile internet tabanlı hasta başvuru bildirim sisteminin çalışmasını sağlamak
amacıyla hasta hakları il koordinatörlüğü kurulur.

İl koordinatörü
Hekim, sosyal hizmet uzmanı ya da psikolog öncelikli olmak üzere lisans mezunları arasından İl Sağlık Müdürünün
teklifi, Valiliğin uygun görüşü ve Bakanlığın onayı ile belirlenir. Görevine aynı usulle son verilir. Koordinatör, görevini
İl Sağlık Müdürüne bağlı olarak yürütür. Görüldüğü üzere, hasta hakları il koordinatörü görevine başladıktan sonra,
görevi süre ile sınırlı değildir.
İl Koordinatörünün Görevleri: Koordinatör, hasta hakları kurulunu kurar ve sekreterya hizmetlerini yürütmek üzere
yeterli sayıda personelin görevlendirilmesini sağlar. HBBS’nin işleyişini ve kurul kararlarının uygulanmasını takip
eder. HBBS’de hasta iletişim birim sorumlularının göreve başlayış ve ayrılışlarını takip ederek yetkilendirilmesini
sağlar. Kurulun toplanması, üye görevlendirilmesi ve üyeliğin sona ermesi gibi kurulun çalışmasına ilişkin işlemleri
yürütür. Birden fazla kurul oluşturulması hâlinde sağlık kuruluşlarının bağlı olacağı kurul ile değişiklik taleplerini
değerlendirir. Hasta hakları uygulamalarını il genelinde koordine eder ve bu konuda danışmanlık yapar. Gereği
hâlinde uygulamaları yerinde denetler ve hasta hakları ihlaline sebep olabilecek hususları yerinde inceler ve
inceletir. İhtiyaç hâlinde ilde hasta hakları ile ilgili seminer, toplantı ve eğitim düzenler. Kurul kararlarının özetini,
başvuru tarihi, başvuru konusu, karar tarihi ve sayısı ile sağlık tesisi ismi belirterek kişi isimlerine yer vermeden il
sağlık müdürlüğünün internet sayfasında duyurulmasını sağlar.

***Hasta Hakları Kurulu


Genelge’de Hasta hakları kurulu ile ilgili açıklamalar, Hasta Hakları Yönetmeliği kapsamında yapılmıştır. Kurul’un
sekreterya hizmetleri il koordinatörlüğü bünyesinde yürütülmektedir.
Hasta hakları kurulu sekreteryasının görevleri ise;
HBBS üzerinden gelen başvuruları incelemek, eksik bulunan başvuruları sistem üzerinden iade etmek,
Kurul üyelerine toplantı günü ve saati hakkında bilgi vermek,
Başvuruları kurula sunmak, Kurul kararlarını gerekçesiyle birlikte HBBS’ye kaydetmek, kararın yer aldığı kurul
üyelerince imzalanmış formu tarayıcı vasıtasıyla ilgili başvuruya eklemek,
Sekreteryaya yapılan hasta haklarına ilişkin başvuruları HBBS’ye kaydetmek,
Görev yaptığı kurula bağlanması uygun görülen sağlık tesisini HBBS üzerinde kurulla ilişkilendirmek ve gerekirse
ilgili sağlık tesisinin başka bir kurula bağlanması için il koordinatörüne aktarım talebinde bulunmaktır

Hasta İletişim Birimi


Hasta İletişim Birimi sorumlusu; öncelikli olarak hasta hakları konusunda eğitimi bulunan sosyal hizmet uzmanı,
psikolog, iletişim fakültesi mezunları ya da müfredatında iletişim, halkla ilişkiler dersi bulunan fakülteler olmak
üzere en az lisans mezunu kişiler arasından sağlık kuruluşunun teklifi, varsa sağlık kuruluşunun idari olarak bağlı
olduğu ildeki üst kuruluşunun ve sağlık müdürlüğünün uygun görüşü, Valiliğin onayı ile görevlendirilir ve görevine
aynı usulle son verilir

Hasta iletişim birimi sorumlusunun eğitimi; bu eğitimler il koordinatörlüğü tarafından planlanan 8 saat teorik ve 8
saat uygulamalı eğitimlerdir.

***Yerinde çözülemeyen başvurularda, edindiği bilgi ve belgeleri tarayıcı vasıtasıyla HBBS üzerinden hasta hakları
kuruluna intikal ettirir. HBBS’ye teknik olarak yüklenmeyen belge ve dokümanları, resmî yazı ekinde hasta hakları
kuruluna ulaştırır. HBBS’ye yüklü belgelerin asıllarını birimde arşivler.
Kurul kararının sonucunu ilgililere bildirir.
İl koordinatörüne, hasta iletişim biriminin iş ve işlemleri hakkında bilgi verir ve görüşlerini alır. Denetim istenilen
tüm bilgi ve dokümanları Koordinatörlüğe sunar.
Kurumundaki eğitim programlarını hazırlar, organize eder ve yürütür.
Görevi ile ilgili mevzuatı takip eder ve değişiklikleri duyurur.

Genelgeye Göre Hasta Hakları İhlali Başvuru Yolları ve Sonuçları


Hasta ve yakınları tarafından, sağlık hizmet sunucularına ilişkin başvurular https://hastahaklari.saglik.gov.tr internet
adresine, doğrudan hasta iletişim birimine veya İl Sağlık Müdürlüğüne yapılabilir.

DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli
olarak cevaplayabilirsiniz.
1. Hasta Hakları Yönetmeliği hangi yıl Resmî Gazetede yayımlanmıştır?
a) 2000
b) 1998
c) 1997
d) 2011
e) 1987

2. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin dayanak düzenlemeleri aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?
a) Özel Hastaneler Tüzüğü/Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun
b) Tıbbi Deontoloji Tüzüğü/663 sayılı KHK
c) 663 sayılı KHK/Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu
d) Hasta Hakları Uygulama Genelgesi/Sağlık Hizmetleri Temel Kanunu
e) Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesine Dair Kanun/663 sayılı KHK

3. SABİM iletişim numarası aşağıdakilerden hangisidir?


a) 110
b) 184
c) 163
d) 181
e) 112

4. Hasta hakları kurulu yapılan başvuru ile ilgili olarak aşağıdakilerden hangisini yapamaz?
a) Değerlendirme
b) Karara bağlama
c) Öneri sunma
d) Düzeltici işlemleri belirleme
e) Tazminata karar verme

5. İl genelinde, hasta hakları uygulamalarını organize etmek, denetlemek, kurulların ve başvuru sisteminin
çalışmasını sağlamak amacıyla hangi birim kurulur?
a) Hasta hakları kurulu
b) Hasta hakları birimi
c) Hasta iletişim birimi
d) Koordinatörlük
e) İl Sağlık Müdürlüğü
Sağlık Mevzuatına Göre Hastalara Karşı Sorumluluk
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
6. Hasta hakları ihlallerine ilişkin olarak yerinde ve en hızlı çözüm imkanı bulunan yapı aşağıdakilerden hangisidir?
a) Hasta hakları kurulu
b) Hasta hakları birimi
c) Hasta iletişim birimi
d) Koordinatörlük
e) İl Sağlık Müdürlüğü

7. İl koordinatörü nasıl atanır?


a) Sağlık kurumu tarafından atanır, il sağlık müdürlüğü onaylar.
b) Hasta hakları kurulu atar, vali uygun görür, Bakanlık onaylar.
c) Bakanlık atar.
d) İl sağlık müdürlüğü teklif eder, vali uygun görür, Bakanlık onaylar.
e) Vali teklif eder, il sağlık müdürlüğü onaylar.

8. Aşağıdakilerden hangisi hasta haklarının ihlali dolayısıyla başvuruda bulunabilir?


a) İl sağlık müdürü
b) Hasta ve hasta yakını
c) SABİM
d) İl koordinatörü
e) Hastane yöneticisi

9. Aşağıdakilerden hangisi hasta iletişim birimine yapılacak başvurulardan biri değildir?


a) Öneriler
b) Şikayet
c) Sorun çözme
d) Teşekkür
e) Dava dilekçesi

10. Aşağıdakilerden hangisi hasta hakları kurulunda yer almaz?


a) Sendika iş yeri temsilcisi
b) Kurum temsilcisi
c) Dernek temsilcisi
d) Başvuranın kayıtlı olduğu sendika temsilcisi
e) Vatandaş

Cevaplar Anahtarı
1.B, 2.C, 3.B, 4.E, 5D, 6.C, 7.D, 8.B, 9.E, 10.D

SAĞLIK KURUMLARININ İDARİ SORUMLULUĞU


İDARENİN SAĞLIK HİZMETLERİNDEN KAYNAKLANAN SORUMLULUĞU
Hukuk devleti anlayışını benimsemiş olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 125. maddesinde “İdare, kendi eylem
ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmüne yer verilmiştir. Bu nedenle, Türkiye’de idarenin
sorumluluğu hukuk devleti ilkesinden temelini alır ve Anayasanın 125. maddesinde ifadesini bulur.

***KURUMLARININ SORUMLULUĞU
663 sayılı KHK’nin Görevler başlıklı 2. maddesinde Sağlık Bakanlığının temel görevi, “herkesin bedenî, zihnî ve sosyal
bakımdan tam bir iyilik hâli içinde hayatını sürdürmesini sağlamak” olarak belirlenmiştir. Bakanlığın bu görevini
yerine getirmek için bu kapsamda;
a) Halk sağlığının korunması ve geliştirilmesi, hastalık risklerinin azaltılması ve önlenmesi
b) Teşhis, tedavi ve rehabilite edici sağlık hizmetlerinin yürütülmesi
c) Uluslararası önemi haiz halk sağlığı risklerinin ülkeye girmesinin önlenmesi
ç) Sağlık eğitimi ve araştırma faaliyetlerinin geliştirilmesi
d) Sağlık hizmetlerinde kullanılan ilaçlar, özel ürünler, ulusal ve uluslararası kontrole tâbi maddeler, ilaç üretiminde
kullanılan etken ve yardımcı maddeler, kozmetikler ve tıbbi cihazların güvenli ve kaliteli bir şekilde piyasada
bulunması, halka ulaştırılması ve fiyatlarının belirlenmesi
e) İnsan gücünde ve maddi kaynaklarda tasarruf sağlamak ve verimi artırmak, sağlık insan gücünün ülke sathında
dengeli dağılımını sağlamak ve bütün paydaşlar arasında iş birliğini gerçekleştirmek suretiyle yurt sathında eşit,
kaliteli ve verimli hizmet sunumunun sağlanması,
f) Kamu ve özel hukuk tüzel kişileri ile gerçek kişiler tarafından açılacak sağlık kuruluşlarının ülke sathında
planlanması ve yaygınlaştırılması
Sağlık Bakanlığı yukarıdaki konular ile ilgili olarak sağlık sistemini yönetir ve politikaları belirler.
Sağlık Bakanlığı herkesin bedenî, zihnî ve sosyal bakımdan tam bir iyilik hâli içinde hayatını sürdürmesini sağlamak
amacıyla;
a) Strateji ve hedefleri belirler, planlama, düzenleme ve koordinasyon yapar.
b) Uluslararası ve sektörler arası iş birliği yapar.
c) Rehberlik, izleme, değerlendirme, teşvik, yönlendirme ve denetleme yapar, müeyyide uygular.
ç) Acil durum ve afet hallerinde sağlık hizmetlerini planlar ve yürütür.

d) Bölgesel farklılıkları gidermeye ve herkesin sağlık hizmetine erişimini sağlamaya yönelik tedbirler alır.
e) İlgili kurum ve kuruluşların insan sağlığını doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen faktörler ve sosyal belirleyicilerle
ilgili uygulamalarına ve düzenlemelerine yön verir, bunu teminen gerekli bildirimleri yapar, görüş bildirir ve
müeyyide uygular.
f) Görevin ve hizmetin gerektirdiği her türlü tedbiri alır.
İlaç fiyatlarının belirlenmesine ilişkin usul ve esaslar Bakanlığın teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca belirlenir.

İDARENİN HİZMET KUSURU NEDENİYLE SORUMLULUĞU


Hizmet kusuru genel olarak, yürütülen kamu hizmetinin hiç işlememesi, gereği gibi işlememesi ya da geç
işlemesinden kaynaklanan kusurlar için kullanılan bir terimdir. Bu terim ile idarenin kuruluşunda ya da işleyişinde
meydana gelen bir eksik ya da aksamayı içerir. Bu nedenle hizmet kusuru, kamu hizmetini yürüten kişilere değil;
idareye ait bir kusurdur.

***Zarar ortaya çıktığı gerekçesiyle davaya dönüştürülen hususlar genellikle aşağıdaki başlıklarla ilgilidir.
Acil servis hizmetlerinden kaynaklanan zararlar
Hatalı enjeksiyondan kaynaklanan zararlar
Hatalı laboratuar tetkiklerinden kaynaklanan zararlar
Poliklinik ve sevk işlemlerinden kaynaklanan zararlar
Hastane idaresinin organizasyon eksikliği, yetersiz temizlik ya da tedbirsizliğinden kaynaklanan zararlar
Doğum ve sonrasında ortaya çıkan komplikasyonlardan kaynaklanan zararlar
Ameliyatlarda ve sonrasında ortaya çıkan komplikasyonlardan kaynaklanan zararlar
Yanlış tanı ve tedaviden kaynaklanan zararlar.

Sağlık Hizmetinin Geç İşlemesi


Sağlık hizmeti sunucuları yürütmekle görevli oldukları sağlık hizmetlerini zamanında yerine getirmekle
yükümlüdürler.

Sağlık hizmeti sunmakla görevli idare, sağlık hizmetini sunmuş; ancak bu hizmeti zamanında değil, daha geç bir
zamanda ya da gereken sürate uygun olmayan bir zamanda yapmıştır.
Örneğin; şiddetli karın ağrısı, ateş ve kan değerlerindeki değişim dikkate alınarak acil apandisit ameliyatına alınması
gereken kişinin gecikilerek ameliyata alınması sonucu ölümü.
Örneğin; kalbi durmuş olan bir kişiye derhal değil de 20 dakika sonra müdahale etmek, hizmetin geç işlemesi olarak
kabul edilir.
Ameliyat sonrası ortaya çıkan komplikasyonlara, mesai saatlerinin bitmesi, hafta sonu tatili gibi gerekçelerle
müdahale edilmemesi sonucu, hastanın sağlık durumunun kötüye gitmesi ve telafisi imkânsız zararların doğması
hizmetin geç işlemesine bağlı olarak ortaya çıkan hizmet kusurudur.
Yenidoğanlara Sağlık Bakanlığının belirlediği testlerin zamanında yapılmaması nedeniyle ortaya çıkabilecek zararlar,
hizmetin geç işlemesine bağlı olarak ortaya çıkan hizmet kusuruna göre tazmin edilir.
Anne adaylarına Sağlık Bakanlığının belirlediği ve yapılması zorunlu kontrol ve tetkiklerin zamanında yapılmaması
nedeniyle, hizmetin geç işlemesine bağlı olarak ortaya çıkan hizmet kusuruna göre tazmin edilir.
Doğum başladıktan sonra ortaya çıkan tabloya göre; acil sezaryen yapılması gerekirken, sezaryen ameliyatının
geciktirilerek anne ya da bebeğin kaybı ya da telafisi imkansız zararlar, hizmetin geç işlemesine bağlı olarak ortaya
çıkan hizmet kusuruna göre tazmin edilir. Ancak, acil sezaryen ameliyatı gerekirken bu ameliyatın hiç yapılmaması
durumunda hizmetin hiç işlememesine dayalı olarak sorumluluk belirlenir.

Sağlık Hizmetinin Gereği Gibi İşlememesi/Kötü İşlemesi


Bir kamu hizmeti olarak yürütülen sağlık hizmetinin yürütülmesi sırasında, sağlık hizmeti işlemiş ve zamanında
işlemiş olabilir. Ancak, hizmet gereği gibi işlememiş ise bu durumda da hizmet kusurundan söz edilir.

Sağlık hizmetlerinin gereği gibi işlememesi ya da kötü işlemesinde, zarara kaynaklık eden kusurun idareye
yöneltilebilecek nitelikte olması ve hizmetin yürütülmesi ile sıkı bir bağlantısının bulunması gerekir.
Örneğin; hastanede yatmakta olan hastaya yapılması gereken enjeksiyonun hatalı bir biçimde yapılarak, siyatik
sinirde yarattığı tahribat nedeniyle bacakta işlev kaybının ortaya çıkması, hizmetin kötü işlemesi nedeniyle ortaya
çıkan bir hizmet kusuru olarak kabul edilir.
Örneğin; yapılan hatalı enjeksiyon nedeniyle kolun kesilmek zorunda kalınması, hizmetin kötü işlemesi nedeniyle
ortaya çıkan bir hizmet kusuru olarak kabul edilir.
Örneğin, kalbi durmamış kişiye elektro-şok cihazı ile müdahale edilerek, kalbinin durmasına neden olunması hizmet
kusuru olarak kabul edilir.
Uyarı: Hizmet kusuru söz konusu olduğunda açılacak dava idareye yönelik olarak açılmalıdır. Bu dava idari yargıda
açılır.

Kişisel Kusur Kavramı


Sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde çalışan kamu görevlisinin yürüttüğü sağlık hizmetinden ayrılması mümkün olan
kusurları kişisel kusur olarak kabul edilir. Kamu görevlisi sağlık personelinin kamu hizmeti dışında ya da hizmet
içinde, fakat kendisine verilmiş olan kamu göreviyle ilgili olmayan bir hareketinden kaynaklı olarak zarar doğmuş ise
bu kamu görevlisinin hizmetle ilişkili olmayan bu hareketi kişisel kusur olur. Sağlık personelinin hizmet içinde
hastaya tacizde bulunması, fiili saldırıda bulunması, Sağlık Bakanlığından izin almadan ve kişinin rızası olmadan
deneye tabi tutması kişisel kusur olarak belirlenebilir. Bunun yanında, sağlık personelinin sağlık kurumu ve mesai
saatleri dışında görevli olmadığı bir tıbbi müdahaleyi yaparken işlediği kusurlar, kişisel kusur olarak kabul edilir.
Yürütülmesi gereken sağlık hizmetiyle ilişkili, ancak kamu görevlisinin fiilinin suç olması ya da sağlık hizmetini
yürütürken ağır kusuru ve kişisel zarar vermek kastına yönelik fiilleri de kişisel kusur olarak kabul edilir.

Sağlık hizmetinin dışında gerçekleşen kişisel kusur


Sağlık hizmetinin yürütülmesinde görevlendirilen kamu görevlisinin hizmetle ilgisi bulunmayan davranış ve fiilleri
sonucunda vermiş olduğu zararlar kişisel kusurundan kaynaklanmaktadır. Burada kusurun, hizmet kusuru
sayılmamasının ana nedeni, fiilin sağlık hizmetinin yürütülmesine ilişkin bağlantısının bulunmamasıdır.
Örneğin; sağlık personeli olan kişinin izin gününde komşusuna yaptığı enjeksiyon nedeniyle komşusunun uğradığı
zarar nedeniyle idare hizmet kusurundan dolayı değil, sağlık personeli kişisel kusurundan kaynaklı olarak
sorumludur.

Sağlık hizmetinin yürütülmesi sırasında gerçekleşen kişisel kusur


Sağlık hizmetinin yürütülmesi sırasında sağlık hizmetini yürütmekle görevli personelinin kasıtlı fiilleri, ağır kusuru ya
da suç niteliği taşıyan fiilleri sağlık hizmetinin yürütülmesi sırasında gerçekleşen kişisel kusur olarak kabul edilir.
Kasıtlı Davranışlar: Sağlık hizmetinin yürütülmesi sırasında sağlık personelinin çeşitli gerekçelerle kasıtlı olarak
hareket etmesidir. Bu gerekçeler, düşmanlık, öfke, nefret, kin, öç alma, cinsiyet, siyasi, dini, etnik nedenlerle zarar
verme kastıyla hareket edilmesidir. Örneğin; sağlık personelinin kendisi ile aynı siyasi düşünceyi paylaşmadığını
bildiği hastaya yürütmekle görevli olduğu sağlık hizmetini vermeyi reddetmesi, kasıtlı davranışla sağlık hizmetinin
yürütülmesi sırasında gerçekleşen kişisel kusurdur. Örneğin, eskiden tanıdığı ya da ailesi aracılığıyla tanıdığı bir
kişiye sağlık hizmetini kasıtlı olarak gerektiği gibi vermeyen sağlık personeli de sağlık hizmetinin yürütülmesi
sırasında gerçekleşen kişisel kusur nedeniyle sorumludur.

Sağlık Personelinin Ağır Kusuru: Sağlık personelinin sağlık hizmetini yürütürken zarar verme kastıyla hareket
etmese de ağır kusuru nedeniyle zarar vermiş olmasıdır. Sağlık personelinin, eğitimini almadığı ve yapmaya yetkili
olmadığı uygulamaları yapması ağır kusur olarak değerlendirilir. Bunun yanında; sağlık personelinin görev sırasında
alkol veya uyuşturucu etkisi altındayken hastaya müdahale etmesi, sağlık personelinin görevin yürütülmesi sırasında
ağır kusuruna dayalı kişisel kusur olarak kabul edilir.
Sağlık Personelinin Suç Niteliği Taşıyan Fiillerinden Kaynaklanan Kusur: Sağlık personelinin, Türk Ceza Kanunu’nda
sayılan fiilleri işlemesi sonucu ortaya çıkan kişisel kusurdur. Örneğin; sağlık personelinin hastayı kabul edilen tedavi
metotları dışında yaralaması, sözlü ve fiili olarak saldırması, öldürmek için zehir vermesi ya da tedavisini engellemek
için vermesi gereken ilacı vermemesi suç niteliği taşıyan fiilden kaynaklanan kişisel kusurdur.

Hizmet Kusuru-Görev Kusuru ve Kişisel Kusur


Zararı ortaya çıkan kusurun türünün belirlenmesi zararın tazmini için sorumlunun belirlenmesi bakımından önem
arz eder.
Görev kusuru, sağlık personelinin yapmakla yükümlü olduğu görev gereğince sağlık personelinin fiilleri ile bağlantılı
kusurdur. Hizmet kusurunda ise temel farklılıklar, sağlık hizmetinin kurulmasında, düzenlenmesinde ve işleyişinde
ortaya çıkan ve idareye atfedilebilen kusurlardır. Sağlık personelinin kişisel kusuru sağlık personelinin yürütmesi
gereken sağlık hizmetiyle bağlantısı bulunmayan, hizmetten ayrılabilen kusurlu fiiller olarak belirlenir.
Zararın ortaya çıkmasına neden olan kusur, hizmet kusuru olarak belirlenirse zararın tazmininden sorumlu olan
idare olacaktır.

ANAYASA VE DİĞER MEVZUATTA YER ALAN SAĞLIK PERSONELİNİN


SORUMLULUĞU
Anayasa’da Yer Alan ve Sorumluluk Bakımından Önem Taşıyan Hükümler
Öncelikli olarak, sağlık personelinin fiilleri dolayısıyla sorumluluğundan söz edebilmek için hukuk devleti ilkesi
birincil önem taşır.
Hukuk Devleti İlkesinin Bulunması: Anayasa’nın 2. maddesinde Cumhuriyet’in nitelikleri başlığı altında “Türkiye
Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.”
düzenlemesine yer verilmiştir.

***Bağımsız Yargı: Anayasa’nın 9. maddesinde yargı yetkisi başlığı altında “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına
bağımsız mahkemelerce kullanılır.” hükmü bulunmaktadır. Sağlık hizmetlerinden doğan sorumluluğun tazmini ve
sorumluluk bakımından idarenin sorumluluğuna gidildiği durumlarda bile, idare, yürütme ve yasamanın bile
yargının bağımsızlığını etkilemesine olanak vermeyen bir teminatın bulunması oldukça önemlidir.
***Kanun Önünde Eşitlik: Anayasa’nın 10. maddesi “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din,
mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.” hükmüne yer vermiştir. Bu nedenle,
idare hizmet sunarken ya da bir yargılama yapılırken idareden emir ve talimat almayan bağımsız yargı, Anayasal
teminat altındadır. Bunun yanında herkes yargı organları önünde eşit haklara sahiptir.
***Hak Arama Hürriyeti: Anayasa’nın 36. maddesinde “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle
yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” hükmü yer
almaktadır. Sağlık hizmetleri dolayısıyla zarar gören kişilerin hak arama hürriyetleri de Anayasal teminat altındadır.
**Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması: Anayasa’nın 40. maddesinin 3. fıkrasında “Kişinin, resmî görevliler
tarafından vâki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan
ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.” hükmü yer almaktadır.
Memurların Görev ve Sorumlulukları, Disiplin Kovuşturmasında Güvence: Anayasa’nın 129. maddesinin 5.
fıkrasında “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat
davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare
aleyhine açılabilir.” hükmü yer almaktadır.

***Sağlık hizmetinde görevli memurun kusurunun kişisel kusuru nedeniyle açılacak davalar adli yargıda görülür.
Ancak, idare aleyhine açılacak davalar idari yargıda görülür.

***İDARENİN KUSURSUZ SORUMLULUĞU


İdare, hizmeti zamanında ve gerektiği gibi yapmış olsa bile kişilerin zararına sonuç doğurabilir. İşte idarenin
herhangi bir şekilde kusurlu olduğunu ileri sürmeye gerek kalmaksızın kusursuz sorumluluğuna başvurarak ortaya
çıkan zararın tazmin edilmesi sağlanabilir. İdarenin hizmet kusurundan kaynaklı olarak sorumluluğuna başvurmak
için idarenin kusurlu olduğunun ispatı gerekirken, kusursuz sorumluluk hâllerinde zarar ile idarenin davranışı
arasında nedensellik bağının bulunması yeterlidir. Kusursuz sorumluluk risk ilkesi, kamu külfetleri karşısında eşitliğin
bozulması hâllerinde ortaya çıkar.
Risk İlkesi: Tehlikelilik de denilen risk ilkesi, idarenin tehlike yaratabilecek bazı faaliyetler yürütmesinden
kaynaklanmaktadır. İdare faaliyetlerini yürütürken tehlikeli araç gereç veya tehlikeli yöntemler kullanabilir. Bunun
yanında, kamu hizmetini yürüten personelin mesleklerin kaynaklanan riskler de bu kapsamda değerlendirilir.
Örneğin; devlet hastanesinde tedavi için yatan bir hastanın, tıbbi gaz deposunun bütün önlemler alınmasına rağmen
patlaması nedeniyle ölümü, risk ilkesine göre kusursuz sorumluluk doğurur. Acil yardım ambulansında görevli
personelin görevine giderken yolda aracın lastiğinin bilinmeyen bir sebeple patlaması sonrasında uğradığı kazadan
dolayı idare risk ilkesine göre sorumludur.
Kamu Külfetleri Karşısında Eşitliğin Bozulması: İdarenin yürütmüş olduğu bir faaliyet dolayısıyla, toplumun diğer
üyelerine göre daha çok zarara katlanmak zorunda kalınmasını önlemeye dönük olarak kabul edilen ilkedir. Bir
sağlık tesisinin yapılması nedeniyle manzarası kapanan konut sahibi bu yola başvurabilir.

İdarenin Kusursuz Sorumluğuna Gidilebilmesinin Şartları


İdarenin kusursuz sorumluluğuna gidilebilmesi için ortada bir zarar bulunmalıdır. Bu zarar idarenin yürütmüş olduğu
bir faaliyetten kaynaklanmalı, bir diğer deyişle zarar ile idarenin faaliyeti arasında illiyet (nedensellik) bağı
bulunmalıdır.

***İdarenin Sorumluluğunu Kaldıran ya da Azaltan Nedenler


İdarenin yürütmekte olduğu bir faaliyet dolayısıyla idarenin sorumluluğunu kaldıran ya da azaltan hâller olarak
karşımıza mücbir sebep, beklenmeyen hâl, zarar görenin davranışı ve üçüncü kişinin davranışı çıkar. Bu türlü
durumların ortaya çıkması nedeniyle idare ya sorumluluktan kurtulur ya da idarenin sorumluluğu azalır.
Mücbir Sebep: Zarar doğuran olay, idarenin iradesi dışında, herhangi bir önlemle engellenmesi imkansız bir biçimde
ortaya çıkmıştır. Olay, öngörülemez bir biçimde ve engellenemez bir biçimde ortaya çıkmalıdır. Örneğin, tabii
afetler mücbir sebep olarak kabul edilir. Deprem, sel, fırtına, hortum, meteor düşmesi bu kapsamdadır. Mücbir
sebep ortaya çıktığında idarenin sorumluluğu ortadan kalkar. İdarenin hem kusurlu sorumluluğuna hem de kusursuz
sorumluluğuna gidilemez. Ancak, idarenin kusuru nedeniyle ortaya çıkan zarar artmışsa idare bu artış oranında
sorumlu olmaya devam eder.
Beklenmeyen Hâl: Beklenmeyen hâllere kaza da denilir. İdare faaliyetlerini yürütürken, gerekli tedbirler alınmış
olmasına rağmen, zararı ortaya çıkaran durumlardır. İdare, bu durumda gerekli bütün önlemleri almış; ancak yine
de olay gerçekleşmiş ise beklenmeyen hâlden söz edilir. İdare, bazı tedbirleri daha alarak olayı önleyebilecek idiyse,
zarardan idare sorumlu olacaktır. Bu hâlde, idare kusura dayalı olarak sorumlu tutulamaz, ancak kusursuz
sorumluluk yoluna gidilebilir.
Zarar Görenin Davranışı: Eğer ki zarar, zarar görenin davranışından kaynaklanmış ise idarenin sorumluluğu söz
konusu olmaz. Zarar, yalnız zarar görenin davranışından kaynaklandı ise idare sorumlu olmaz. Ancak, idarenin
eylemleri de bu zararın doğmasına katkı sunmuş ise idare ile zarar gören birlikte sorumlu olurlar.
Üçüncü Kişinin Davranışı: Zarar, ne idareden ne de zarar görenin davranışından kaynaklanmaktadır. Üçüncü kişilerin
sebep oldukları zarar dolayısıyla idarenin sorumluluğu bulunmaz. Ancak, idare ve üçüncü kişinin davranışı ortak
olarak zarara neden olmuşsa üçüncü kişi ile idare birlikte sorumludur.

DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdakilerden hangisi sağlık hizmetinin ülke düzeyinde planlanmasından sorumludur?
a) Özel Sağlık Kuruluşları
b) Valilik
c) İl Sağlık Müdürlüğü
d) Kamu Hastaneleri Birliği
e) Sağlık Bakanlığı

2. İdarenin bütün önlemleri almasına rağmen yaşanan sel felaketi nedeniyle hastanede bulunan hastaların zarar
görmesi aşağıdaki kavramlardan hangisi ile açıklanabilir?
a) Kusur
b) Hizmet kusuru
c) Mücbir sebep
d) Beklenmeyen hâl
e) Hizmetin hiç işlememesi

3. Sağlık hizmetinin sunulması sırasında meydana gelen ve bütün tedbirler alınmış olmasına rağmen önlenemeyen
durumlar için aşağıdaki kavramlardan hangisi kullanılır?
a) Kusur
b) Hizmet kusuru
c) Mücbir sebep
d) Beklenmeyen hal
e) Hizmetin hiç işlememesi

4. Sağlık Personelinin, kendisine başvuran hastanın doğum yerine bakarak, bu kişiye tıbbi hizmet vermekten kasıtlı
olarak kaçınması aşağıdakilerden hangisi ile ifade edilir?
a) Kişisel kusur
b) Hizmet kusuru
c) Mücbir sebep
d) Beklenmeyen hâl
e) Hizmetin geç işlememesi

5. Alerji yapma olasılığı bulunan bir ilacın enjekte edilmesinden önce yapılması gereken, alerji testi yapılmadan
enjeksiyonun yapılması durumunda ortaya çıkan zarar hangi sorumluluk kuralına göre tazmin edilir?
a) Kişisel kusur
b) Hizmetin gereği gibi işlememesi
c) Hizmetin hiç işlememesi
d) Beklenmeyen hâl
e) Hizmetin geç işlememesi
Sağlık Kurumlarının İdari Sorumluluğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
6. Hastane personelinin Hepatit B taşıyıcısı olan hastaya bütün prosedürleri uygulamak suretiyle yaptığı müdahale
sırasında eline iğne batarak virüsü alması sonucu uğradığı zarar, aşağıdaki kavramlardan hangisine dayanılarak
tazmin edilir?
a) Kişisel kusur
b) Mesleki risk
c) Mücbir sebep
d) Beklenmeyen hâl
e) Kamu külfetleri karşısında eşitlik

7. Sağlık hizmetinin, standart uygulamada gösterilen kalitede, özenli ve dikkatli yapılmaması aşağıdakilerden hangisi
ile ifade edilebilir?
a) Hizmetin hiç işlememesi
b) Hizmetin gereği gibi işlememesi
c) Kişisel kusur
d) Beklenmeyen hâl
e) Hizmetin geç işlememesi

8. Hastanenin kullanmış olduğu oksijen tüpünün bütün kontrolleri yapılmış olmasına rağmen patlaması sonucu
oluşan zarar hangi kavrama göre tazmin edilir?
a) Kişisel kusur
b) Hizmet kusuru
c) Mücbir sebep
d) Beklenmeyen hâl
e) Tehlikelilik

9. Aşağıdakilerden hangisi idarenin sorumluluğunu ortadan kaldırır?


a) Hizmetin hiç işlememesi
b) Üçüncü kişinin davranışı
c) Hizmetin gereği gibi işlememesi
d) Hizmet kusuru
e) Hizmetin geç işlememesi

10. Özel sağlık kurumlarında tedavi görenlerin uğradıkları zararlar nedeniyle açabilecekleri davalar hangi yargı
kolunda çözüme bağlanır?
a) Adli yargı
b) İdari yargı
c) Uyuşmazlık yargısı
d) Anayasa yargısı
e) Seçim yargısı

Cevaplar Anahtarı
1.E, 2.C, 3.D, 4.A, 5C, 6.B, 7.B, 8.E, 9.B, 10.A

ÜNİTE 11

ÖZEL SAĞLIK KURUMLARININ HUKUKİ SORUMLULUĞU


Hastaneye Kabul Sözleşmesi Çerçevesinde Hasta-Özel Hastane İlişkisi

Tam hastaneye kabul sözleşmesi


Hastanın hastaneye girişinin yapılması neticesinde özel hastane ile hasta arasında tam hastaneye kabul sözleşmesi
kurulmuş olur. Sözleşme kapsamında yer alan tüm hizmetler, eksiksiz olarak sunulmalıdır. Bu sözleşme türünde
dikkat çeken nokta, hekim ile hasta arasında herhangi bir sözleşme ilişkisinin kurulmamış olmasıdır

Bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesi


Tedaviye ilişkin kısımlarının ayrı bir sözleşme olarak hekim ile hasta arasında akdedildiği, buna karşın tedavi kapsamı
dışındaki tüm edimlere ilişkin hususlar için sözleşmenin özel hastane işleticisi ile hasta arasında gerçekleştirildiği
durumlarda bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesi kurulmuş olur. Bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesini diğer
hastaneye kabul sözleşmelerinden ayıran husus, tedavi ile ilgili zararlardan sadece hekimin sorumlu tutulabilmesidir.
Diğer tüm zararlarda mesuliyet ise özel hastane işleticisine aittir.
Hekimlik sözleşmesi ilaveli tam hastaneye kabul sözleşmesi
Hastaneye kabul sözleşmesinin son türüdür. Bu sözleşmede hekim ile hasta arasında ayrı bir tedavi sözleşmesi
kurulur. Bununla birlikte hasta, ayrıca özel hastane işleticisi ile tedavi sözleşmesini de kapsayan bir tam hastaneye
kabul sözleşmesi akdeder. Hekimlik sözleşmesi ilaveli tam hastaneye kabul sözleşmesinin en önemli ve onu diğer
türlerden ayıran özelliği, tedaviden doğan zararlardan özel hastane işleticisi ile hekimin müteselsilen (birlikte)
sorumlu olmalarıdır. Tedavi kapsamı dışındaki edimlere ilişkin zararlardan ise sadece hastane işleticisi mesuldür.

***Ülkemiz uygulamasında tercih edilen tam hastaneye kabul sözleşmesidir.

Hastaneye Kabul Sözleşmesi ile Özel Hastanenin Üstlenmiş Olduğu Yükümlülükler


Hastaneye kabul sözleşmesi tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Yani sözleşmenin her iki tarafı da (hastane
işleticisi ve hasta) sözleşme ile birtakım yükümlülükler üstlenir. Hasta için sözleşmeyle üstlenilen temel yükümlülük
yararlanmış olduğu hizmetlerin karşılığında ücret ödemek iken, hastane işleticisinin üstlendiği temel yükümlülükler
aşağıdaki şemada gösterilmiştir.
***

Hastane bakımını sağlama

Hastane bakımı kapsamında yer alan edimlerin gerektiği gibi yerine getirilmemesine örnek olarak şunlar
gösterilebilir:
Gerekli testler yapılmadan hastalığın teşhisi yoluna gidilmesi
Gerekli röntgen filmlerinin çekilmemesi
Kan grubunun yanlış tespit edilmesi
Ameliyat odasının ameliyata elverişli hâle getirilmemesi
Ruh hastasının gözetiminin aksatılması neticesinde intiharı
Hemşirenin enjeksiyon uygulaması sırasında hastanın siyatik sinirini zedelemesi
Güvenlik zafiyetinden dolayı yeni doğanın hastaneden kaçırılması
Yangına karşı gerekli tedbirlerin alınmamış olması

Hastayı aydınlatma (bilgilendirme) borcu


Tam hastaneye kabul sözleşmesinin söz konusu olduğu durumlarda hastane işleticisinin üstlendiği bir diğer
yükümlülük hastayı aydınlatma borcudur. Bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesinde hastayı aydınlatma borcu tıbbi
teşhis ve tedavi borcuna paralel olarak hekime aittir.
Tam hastaneye kabul sözleşmesinde dahi hastane işleticisi aydınlatma borcunu hekim vasıtasıyla yerine getirir.
Hekimin hastayı bilgilendireceği hususlar arasında aşağıdakiler sayılabilir:
Yapılacak tıbbi müdahalenin yarar ve sakıncaları
Başarı şansı
Uygulanması ve uygulanmaması hâlinde ortaya çıkabilecek sonuçlar vb.

Hastanın bilgilendirilmesinin kapsamı birtakım durumlarda genişlerken, bazı durumlarda daralır. Böylece şimdi
sayacağımız hâllerde aydınlatmanın kapsamı genişler:
Tıbbi müdahalenin aciliyeti azaldıkça
Tıbbi müdahalenin riski arttıkça
Tıbbi müdahalenin sadece tedaviye yönelik olmadığı hâllerde (bazı estetik müdahaleler gibi)
Hastanın açıkça kapsamlı aydınlatılma talebinde bulunduğu hâllerde

Buna karşın;
Tıbbi müdahalenin aciliyeti arttıkça,
Tıbbi müdahalenin riski azaldıkça,
Hasta daha önce aydınlatılmış ise,
Hasta aydınlatmadan feragat eder ise ve
Hastanın ruhsal durumu aydınlatma nedeniyle ağır bir zarara uğrayacak ise aydınlatmanın kapsamı
daraltılabileceği gibi aydınlatmadan tamamen vazgeçilmesi de mümkün olabilir.

Sadakat ve özen gösterme borcu

***


Hastanede hizmet verecek olan hekim ve yardımcı sağlık personelini seçme ve denetleme
Personelin mesleki gelişiminin sağlanması için gerekli hizmet içi eğitimlerin tertip edilmesi
Değişen ve gelişen tıp tekniklerinin yakından takip edilebilmesi için hekimlere imkân sağlanması

Hastane ortamının, kullanılacak malzeme ve teknik cihazların standartlara uygun şekilde hazırlanması ve
bulundurulması
İşlevselliğini yitirmiş, eskimiş cihazların yenisiyle değiştirilmesi vb.
Dikkat ve özen gösterme borcuna aykırılık hastanın zarara uğraması sebep olur ve ayrıca hastane işleticisinin bu
minvaldeki fiili haksız fiilin tüm şartlarını ihtiva eder ise zarar niteliği uygun düştüğü ölçüde Borçlar Kanunu 116 ve
66. madde hükümleri çerçevesinde giderilecektir.

Kayda geçirme ve sır saklama borcu

***Kayıt altına alma zorunluluğuna paralel olarak kayıtların saklanması da bir zorunluluktur. Hastaneye kabul
sözleşmesinin sona ermesinden sonra kayda geçirilen ve saklanan belgelerin akıbeti Özel Hastaneler Tüzüğü’nün 37.
maddesinde düzenlenmiştir. Bu durumda özel hastaneler, hastalarca istenirse aşağıdaki belgeleri ücretsiz olarak
vermek zorundadır:
Hastanede kullanılıp bedeli hastadan alınan ilaç ve pansuman malzemesinin tür ve miktarını gösterir liste

Hastanede ya da dışarıda yapılan, bedeli hastaca ödenen laboratuvar ve röntgen muayene raporları ile röntgen
filmleri ve şemaları (adli olaylara ait olanların asılları verilmez)

Dışarıdan satın alınan ilaç ve malzemenin reçeteleri 


Hastaların klinik ve laboratuvar bulguları, hastalığın tanısı, gidişatı, yapılan inceleme, tedaviye ve sonucuna ilişkin
olarak tabipçe düzenlenecek bir çıkış özeti (epikriz)

***Çağrı Üzerine Hekimlik Hâlinde Hukuki Sorumluluk


Bilhassa tam hastaneye kabul sözleşmesinin söz konusu olduğu durumlarda ehemmiyet arz eden bir başka husus,
hastane işleticisinin asli edim yükümü olarak üstlendiği tedavi faaliyeti esnasında dışarıdan hekim çağırılması
hadisesidir.

***Eğer dışarıdan çağırılan hekim, tedavinin sadece belirli bir bölümüne katılacak ise ifa yardımcısı sayılması ve
hastayı hukuka aykırı surette uğratacağı zarardan Borçlar Kanunu 116. madde gereğince hastane işleticisinin
sorumlu tutulması gerekecektir. Ancak tedavi faaliyeti bütünü ile dışarıdan çağırılan hekim tarafından yerine
getirilecek ise alt vekâlet veya ikame vekâlet ilişkisi gereğince sorumlu olunacaktır.

*** Alt vekâlet (vekilin vekili olma) kavramını özel hastane işleticisi-hekim-hasta ilişkisiyle somutlaştırarak
açıklayacak olursak, vekilin (hastane işleticisi) kendi adına yaptığı bir sözleşme ile (hasta ile arasında kurulan
hastaneye kabul sözleşmesi) üstlendiği ve şahsen yerine getirmesi önemli olan edimlerin (tıbbi müdahale gibi)
tamamı yahut bir kısmının bağımsız şekilde ifa edilmesi için vekil olarak tayin ettiği kimse (dışarıdan çağırılan hekim)
ile arasındaki hukuki ilişkiyi ifade eder. Zira vekilin işi şahsen ifa etmek zorunda olması, onun tek başına yapacağı
işler için yardımcı şahıs kullanmasına engel teşkil etmez. Alt vekâlet ilişkisinde vekil (hastane işleticisi) ile alt vekil
(çağırılan hekim) arasında vekâlet ilişkisi kurulur. Aynı zamanda ilk vekil (hastane işleticisi) ile hasta arasındaki
vekâlet akdi de devam eder. Ancak hasta ile dışarıdan çağırılan hekim (alt vekil - hastane işleticinin vekili) arasında
herhangi bir sözleşme ilişkisi kurulmaz. Böylece hasta, hastane işleticisine karşı sahip olduğu tüm hakları dışarıdan
çağırılan hekime karşı ileri sürebilir.

***Hastaneye kabul sözleşmesinin diğer bir türü olan bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesinde ise tam hastaneye
kabul sözleşmesinden farklı olarak daha karmaşık birtakım ilişkiler söz konusu olabilir. Çünkü bölünmüş hastaneye
kabul sözleşmesinde hastane işleticisi tıbbi müdahale dışında kalan diğer tüm edimlerin (hastanın yatırılması,
bakımı, yedirip, içirilmesi, güvenliği ve benzeri) yerine getirilmesini üstlenmiştir. Tıbbi müdahale ise hasta ile
arasında ayrıca hekimlik sözleşmesi kurulan hekim tarafından üstlenilen bir edimdir. Böyle olunca hastane işleticisi
ile hasta arasında ve hekim ile hasta arasında iki ayrı sözleşme ilişkisi mevcuttur ki bu iki sözleşme ilişkisi, bölünmüş
hastaneye kabul sözleşmesi olarak adlandırılmaktadır. Tıbbi faaliyeti gerçekleştirecek olan hekim hastanede çalışan
bir hekim olabileceği gibi dışarıdan çağırılan bir hekim de olabilir. Örneğin, hastane başhekiminin kendi özel
hastasını hastaneye yatırması durumunda birinci hâl gerçekleşmiş olur. Serbest faaliyet icra eden bir hekimin
hastasının tedavisini ayakta sürdürdüğü durumlarda, hastane işleticisi ile yaptığı sözleşme gereğince hastayı
hastaneye yatırması hâlinde ise ikinci durum gerçekleşmiş olur.

**Özel Hastanenin Vekâletsiz İş Görmeden Doğan Sorumluluğu


Sağlık hizmetinin özel hastanede alındığı durumlarda ortaya çıkan bir başka sorumluluk türü ise hastane işleticisinin
vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluğudur. Hastane işleticisi için vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluk, acil
müdahaleler ve tedavinin genişletilmesi hâlinde söz konusu olabilir. Her iki hâlde de hastanın bilincinin açık olup
olmaması öncelikle hastane işleticisi ile arasında sözleşme ilişkisinin kurulup, kurulmadığını tespit etmek açısından
önem arz eder.

Acil müdahaleler; hastanın yaşam tehlikesi içinde bulunduğu hâllerdir. Böyle hâllerde tıbbi müdahalede bulunulmaz
ise hastanın ölüm veya benzeri bir ağır zarara uğrama ihtimali vardır. Hastanın bilincinin açık olduğu ve tıbbi
müdahaleye rıza gösterdiği acil durumlarda eğer hasta olumlu iradesini açık veya örtülü surette ya da irade yerine
geçen davranış şeklinde beyan eder de hastane işleticisi bu beyanı derhâl reddetmez ise hasta ile hastane işleticisi
arasında hastaneye kabul sözleşmesi kurulmuş olur. Bu durumda tıbbi müdahale nedeniyle hastanın bir zarara
uğraması söz konusu olur ise yukarıda izah edilen şekilde ve hastaneye kabul sözleşmesinin türü göz önünde
bulundurularak zararın hastane işleticisi tarafından giderilmesi gerekecektir.

Hastane işleticisi, hasta ile arasında sözleşme ilişkisi olmaksızın hareket ederken, sözleşme ilişkisiyle üstlendiği özen
borcundan daha az olmayan bir özenle hareket etmek mecburiyetindedir. Vekâleti olmaksızın hasta hesabına iş
gören hastane işleticisi, o işi hastanın menfaatine ve varsayılan rızasına uygun olarak görmekle yükümlüdür. Böylece
vekâletsiz iş gören hastane işleticisi her türlü ihmalinden dolayı sorumlu olacaktır. Ancak hastane işleticisi, hekim
veya yardımcı sağlık personeli vasıtasıyla gerçekleştirdiği tıbbi müdahale veya hastane bakımı faaliyetini hastanın
karşılaştığı zararı veya zarar tehlikesini gidermek üzere yapmış olduğundan tazminat sorumluluğu daha hafif olarak
takdir edilir.

Tedavinin genişletilmesi ise bir cerrahi müdahale esnasında hekimin derhâl müdahale edilmesi gereken farklı bir
bulguyla karşılaşması hâlinde söz konusu olabilir. Bir müdahalenin tedavinin genişletilmesi kapsamında
değerlendirilebilmesi için öncelikle hastanın rıza göstermiş olduğu önceki müdahalenin risklerinden daha büyük bir
risk taşımaması gerekir. Böyle bir müdahale yapılmaz ise hastanın ölmesi veya başkaca bir ağır zarara uğrama
ihtimali söz konusu olmalıdır. Aynı zamanda hasta rıza verdiği tıbbi müdahale esnasında fark edilen farklı bir bulgu
için hekim tarafından uygulanması zorunlu görülen yeni tıbbi müdahaleye rıza verecek durumda olmamalı, yani
bilinci bu esnada kapalı olmalıdır. Tıbbi müdahalenin genişletilmesi hâlinde dahi hastane işleticisi vekâletsiz iş
görme hükümleri gereğince hastanın uğrayacağı zararları gidermekle yükümlüdür.

DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli
olarak cevaplayabilirsiniz.
1. Aşağıdakilerden hangisi özel hastane işleticisi olamaz?
a) Gerçek kişi
b) Dernek
c) Vakıf
d) Anonim şirket
e) Belediye

2. Hastanın yatırılması, yedirilip, içirilmesi, güvenliğinin sağlanması ve tıbbi müdahalenin gerçekleşmesinden önce,
gerçekleşmesi esnasında ve gerçekleşmesinden sonra hastaya sunulması gereken özel hastane hizmetlerinin
tümüne ne ad verilir?
a) Hastane bakımı
b) Hastanın yatırılarak tedavi edilmesi
c) Hastanın aydınlatılması
d) Sır saklama
e) Sadakat ve özen gösterme

3. Aşağıdakilerden hangisi bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesi ile hastane işleticisinin üstlendiği
yükümlülüklerden biri değildir?
a) Hastanın bakımını sağlama
b) Sadakat ve özen gösterme borcu
c) Arşivleme borcu
d) Sır saklama borcu
e) Hastanın tedavi edilmesi

4. Aşağıdakilerden hangisi özel hastanenin aydınlatma yükümlülüğü göz önünde bulundurulduğunda aydınlatma
kapsamının genişleyeceği durumlardan biridir?
a) Tıbbi müdahalenin aciliyetinin artması
b) Tıbbi müdahalenin riskinin artması
c) Hastanın daha önceden aydınlatılmış olması
d) Hastanın aydınlatmadan feragat etmesi
e) Hastanın ruhsal durumunun aydınlatma nedeniyle ağır bir zarara uğrayacak olması
Özel Sağlık Kurumlarının Hukuki Sorumluluğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
5. Hastane işleticisinin kendi adına hasta ile yaptığı bir sözleşme neticesinde üstlendiği ve şahsen yerine getirmesi
önemli olan edimlerin tamamı yahut bir kısmının bağımsız şekilde ifa edilmesi için vekil olarak tayin ettiği hekim ile
arasında kurulan hukuki ilişkiye ne ad verilir?
a) Tam hastaneye kabul sözleşmesi

b) Bölünmüş hastaneye kabul sözleşmesi

c) Alt vekâlet

d) İkame vekâlet

e) Hekimlik sözleşmesi ilaveli hastaneye kabul sözleşmesi

I. Önceki müdahalenin risklerinden daha büyük bir risk taşımaması

II. Müdahale yapılmaz ise hastanın ölmesi veya başka bir ağır zarara uğrama ihtimali

III. Hastanın yeni tıbbi müdahaleye rıza verecek durumda olmaması

IV. Yeni tıbbi müdahalenin ruhi bünyeye yönelmiş olması


6. Yukarıda bahsi geçen hususlardan hangisi/hangileri bir tıbbi müdahalenin tedavinin genişletilmesi kapsamında
değerlendirilebilmesinin şartlarındandır?
a) Yalnız I

b) I ve II

c) I, II ve III

d) I, III ve IV

e) II, III ve IV

7. Ortalama standartlarda bir özel hastanenin taşıması gereken nitelikler göz önünde bulundurulduğunda, hastane
işleticisinin en az bu standartlarda bir hastane organizasyonu oluşturması ve sağlık hizmetini bu şartlar altında
sunması olarak izah edilebilen yükümlülük aşağıdakilerden hangisidir?
a) Hastane bakımı

b) Sadakat borcu

c) Sır saklama borcu

d) Özen gösterme borcu

e) Kayda geçirme borcu


Özel Sağlık Kurumlarının Hukuki Sorumluluğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
8. Aşağıdakilerden hangisi özel hastanelerin hasta ile aralarında kurulan sözleşme ile üstlendikleri hastane bakımı
kapsamında yer alan edimlerin gerektiği gibi yerine getirilmemesine örnek teşkil etmez?
a) Hastaneden çıkış kayıtlarının yanlış tutulmuş olması

b) Gerekli röntgen filmlerinin çekilmemesi

c) Ameliyat odasının ameliyata elverişli hâle getirilmemesi

d) Yangına karşı gerekli tedbirlerin alınmaması

e) Ruh hastasının gözetiminin aksatılması neticesinde intihar etmesi

9. Hastaların klinik ve laboratuvar bulguları, hastalığın tanısı, gidişatı, yapılan incelemeler ile tedavi ve sonucuna
ilişkin olarak tabipçe düzenlenerek hastaya verilen belgeye ne ad verilir?
a) Hekimlik sözleşmesi

b) Epikriz

c) Hasta kabul sözleşmesi

d) Alt vekâlet

e) İkame vekâlet

10. Aşağıdakilerden hangisi özel hastane işleticisinin hastaneye kabul sözleşmesi ile üstlendiği yükümlülüklerden biri
değildir?
a) Sır saklama yükümlülüğü

b) Kayda geçirme yükümlülüğü

c) Hastanın bakımının sağlanması yükümlülüğü

d) Hastayı bilgilendirme yükümlülüğü

e) Mutlak surette hastanın tedavisini sağlama yükümlülüğü

Cevap Anahtarı
1.E, 2.A, 3.E, 4.B, 5.C, 6.C, 7.D, 8.A, 9.B, 10.E.

ÜNİTE 12

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ HUKUKİ SORUMLULUĞU

GENEL OLARAK HUKUKİ SORUMLULUK KAVRAMI

En geniş manada sorumluluk, bir kimsenin tavır ve davranışları ile hukuk kurallarına aykırı şekilde davranması
neticesinde katlanmak zorunda olduğu yükümlülüktür.
Sözleşmeden Doğan Sorumluluk
Taraflar sözleşme ilişkisinin kurulması ile birlikte sözleşme ile bağlı olup, bir takım1 yükümlülükler üstlenirler.
Sözleşmeden doğan bu yükümlülükleri gereği gibi yerine getirmek zorundadırlar. Sözleşme ile öngörülmüş olan
yükümlülüklere uymama, ifa etmeme, kusurlu ifa etme ve kötü ifa etme hukuki sorumluluk doğurur. Sözleşme
ilişkisi taraflardan en az biri için borç doğurduğundan, bu borcun yerine getirilmesi yükümlülüğü ihlal edildiğinde,
sorumluluk kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Sağlık çalışanlarının hastalar ile aralarındaki ilişkinin bu açıdan ayrıca
incelenmesi gerekmektedir. Zira sağlık çalışanının türüne göre, kimi zaman hastalar ile arasında sözleşme ilişkisi
kurulabilecek, bu ilişkiden doğan yükümlülüğe aykırı hareketler sağlık çalışanı için sözleşme sorumluluğunu
doğuracaktır.

Sözleşme Dışı Sorumluluk


Kanun ile önceden belirlenmiş bir vazifeden doğan ve kişilerin kanunla öngörülen yükümlüklerini ihlal etmesi
durumunda tazminat ödemekle yükümlü olacakları sorumluluk türüdür. Sözleşme dışı sorumlulukta yükümlülük ve
sorumluluk aynı anda doğmakta ve örtüşmektedir. Bu sorumluluk türü kendi içinde kusura dayanan ve kusura
dayanmayan sözleşme dışı sorumluluk olmak üzere ikiye ayrılır. Kusura dayanan sözleşme dışı sorumluluk hâlleri,
culpa ın contrahendo ve haksız fiil sorumluluğudur. Kusura dayanmayan sözleşme dışı sorumluluk ise kusursuz
sorumluluk olarak adlandırılır.

HEKİMLERİN HUKUKİ SORUMLULUĞU


Sağlık çalışanlarının hukuki sorumluluklarının hastalar ile kurdukları ilişkinin niteliğinden kaynaklı olarak farklılık arz
ettiğini daha önce söylemiştik. Sağlık hizmetlerinin sunumunda görev alan sağlık personeli hizmetin, resmî veya özel
sağlık kurumlarında ve kuruluşlarında veya serbest olarak sunulmasına bakılmaksızın, sağlık hizmetinin verilmesine
iştirak eden bütün sağlık meslekleri mensupları ve sağlık meslekleri mensubu olmasa bile, sağlık hizmetinin
verilmesine sorumlu olarak iştirak eden kimselerdir.

***Hekimleri 2 özel hukuktan doğan beş tür sorumluluğu söz konusudur. Bunlar; culpa in contrahendo
sorumluluğu, sözleşmeden doğan sorumluluk, vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluk, haksız fiil sorumluluğu
ve kusursuz sorumluluktur. Şimdi bu sorumluluk türlerini inceleyelim.

Hekimin Culpa in Contrahendo Sorumluluğu


Sözleşme görüşmelerindeki kusur sorumluluğu olarak ifade edebileceğimiz bu sorumluluk türünde taraflardan biri
sözleşme kurulurken üstlendiği; açıklanması gereken hususları açıklamak, yanlış bilgi vermemek, bunun için gereken
dikkat ve özeni göstermek, sözleşme yapma niyeti olmadığı hâlde müzakereye girişmemek veya müzakereyi
sürdürmemek gibi yükümleri hiç veya gereği gibi yerine getirmez ise karşı tarafın bundan dolayı uğradığı zararı
tazmine mecburdur. Sözleşme görüşmelerindeki kusur sorumluluğu, temelini Medeni Kanun’un 2. maddesinde
düzenlenen dürüstlük kuralından almaktadır.

**Hekimin culpa in contrahendo sorumluluğuna yol açacak hâllere örnek verecek olursak;
Uzmanlık alanına girmeyen hususlarda kendisine başvuran hastaya gerekli teşhis ya da tedaviyi yapabilecekmiş
izlenimi vermek 
Hasta için gerekli olmayan bir dizi test ve benzeri uygulamalar için hastayı yönlendirmek
Hastayı gereksiz yere cerrahi müdahalede bulunmak için ikna etmeye çalışmak
Hastanın sağlık durumuyla alakalı yanıltıcı bilgi vermek (aydınlatma yükümlülüğünden doğan sorumluluk)
Hasta ile görüşmenin uygunsuz zamanda kesilmesi vb.

Culpa sorumluluğu, sözleşme ve haksız fiil arasında bir sınır bölgesi teşkil etmektedir. Bu sebeple ikisinden biri tercih
edilerek ister sözleşmeye aykırılık hükümlerine dayanarak isterse haksız fiil hükümlerine dayanılarak uğranılan
zararın tazmin edilmesi istenebilir. Culpa sorumluluğu, bir tazminat sorumluluğudur. Ancak culpa in contrahendoda
sorumluluk olgusunun sınırlandırılması gerektiği düşüncesi hâkim olup, kural olarak sadece uğranılan menfi zarar
tazmin edilebilir.

***Menfi zarar, gerçekleşmesi yönünde arzu ve inanç olan bir sözleşmenin kurulamaması nedeniyle uğranılan
zarardır.

***Hekimin Sözleşmeden Doğan Sorumluluğu


Hastanın hekime doğrudan başvurması hâlinde (muayenehanesine gitmesi, evine çağırması gibi yahut acil
durumlarda -herhangi bir ortamda, uçakta, sokakta hekimin hastaya müdahale etmesi hâlinde- aralarındaki hukuki
ilişki, sözleşme ilişkisi olarak kurulmaktadır. Hekimlik sözleşmesi olarak adlandırılan bu ilişkide serbest çalışan hekim;
hastasının menfaatine ve iradesine uygun olarak tıp bilimi ve uzmanlığının öngördüğü esaslar çerçevesinde ve bir
ücret karşılığında bir teşhis koyma ve konulan teşhise en uygun tedaviyi seçip uygulamayı, bir zaman kaydına bağlı
olmaksızın ve sonucun elde edilmesi taahhüdü altına girmeksizin üstlenir.
Hekim ve hasta arasında hekimlik sözleşmesinin varlığından bahsedebilmek için bir takım unsurların bir arada
bulunması gerekir. Bu unsurlar şu şekilde sıralanabilir:
Tarafların anlaşması
Ücret
Tıbbi müdahale

Tarafların anlaşması
Sözleşmenin kurulmuş olması için tarafların anlaşması gerekmektedir.
Genel kaideler gereği sözleşme kurma iradesinin geçerli olabilmesi için iradenin hata, hile veya ikrah (korkutma) gibi
sebeplerle sakatlanmamış olması ve gabin ile fesada uğramamış bulunması gerekmektedir. Elbette bu sözleşmenin
geçerli olabilmesi için ayrıca hukuka uygunluk şartlarına (emredici hukuk kurallarına, kamu düzenine ve ahlak
kaidelerine uygun olmak) aykırı birtakım düzenlemeler de içermemesi gerekir.

Ücret

Hekimlik sözleşmesinin son unsuru olan ücret, kısmen mevzu hukuk ile düzenlenmiştir. Tıbbi Deontoloji
Nizamnamesi’nin 33. maddesi, hekimlerin verdikleri tıbbi hizmet karşılığında ücret alabileceklerini hükme
bağlamıştır. Hekimlik sözleşmesinde ücrete ilişkin açık bir düzenleme getirilen bu maddeye göre “Her çeşit cerrahi
müdahale, doğum, fizikoterapi, radyoterapi, diş hekimliği tedavileri ve hekimin sıkı nezaretini gerektiren sürekli
kürler için hastalardan maktu bir ücret istenebilir.” Ayrıca Nizamname’nin 34. maddesine göre; “Götürü ücret
alınmasının mümkün olduğu hallerde, tedavi tamamlanmadan herhangi bir sebeple bırakılırsa, hastaya bakan hekim
o zamana kadar sarf ettiği mesai ile masraflarına karşılık gelen ücreti alır ve peşin ücret almış ise artanı hastaya iade
eder.” denmektedir.
Tıbbi müdahale
Hekimlik sözleşmesinin bir diğer unsuru tıbbi müdahaledir. Fiziksel ya da psikolojik nitelikteki hastalıklar, ağrı ve
acılar, hastalık niteliği taşımayan fiziksel veya psikolojik bozukluklar ile hastalık niteliği taşımayan şikâyetleri
önlemek, teşhis ve/veya tedavi etmek ya da bunların etkisini azaltmak amacıyla insan vücudu üzerinde yapılan
girişimsel (invasiv= cerrahi müdahale) ve/veya girişimsel olmayan (non-invasiv= fiziksel tedavi, ilaçla yapılan tedavi,
diyet vs.) her türlü müdahale, tıbbi müdahale olarak tanımlanmaktadır. Aşağıdaki şemada görüleceği üzere tıbbi
müdahaleler ikiye ayrılır:

Vücut bütünlüğüne yönelen tıbbi müdahaleler ise aşağıdaki şemada görüldüğü üzere kendi içinde üçe ayrılır.

***Hukuka uygun bir tıbbi müdahaleden söz edebilmek için tıbbi müdahalenin birtakım unsurları ihtiva etmesi
gerekir. Tıbbi müdahalenin unsurları şunlardır:
Müdahalenin ehil ve yetkili kişi tarafından gerçekleştirilmesi
Müdahalenin kusursuz olması
Tedavi maksatlı olması
Hastanın rızasına dayanması

Şimdi bu unsurları kısaca izah edelim.

Hukuka uygun bir tıbbi müdahaleden bahsedebilmek için tıbbi müdahalede bulunan kişinin sadece ehil olması
yetmez, aynı zamanda yetkili kişi olması da gerekir. Bu

***Tıbbi müdahalenin kusursuz olması


Yetkili ve ehil kişinin gerçekleştireceği tıbbi müdahale, aynı zamanda kusursuz olmalıdır. Tıbbi müdahalenin
kusursuzluğundan kasıt; müdahale için gerekli uygun ve yeterli koşulların oluşturulmuş olması, uygun tekniğin
seçilmesi ve girişimin onama uygunluğunun sağlanmasıdır.

Tıbbi müdahalenin tedavi maksatlı olması


Bir müdahalenin tıbbi müdahale sayılabilmesi için gerekli olan bir diğer unsur, doğrudan ya da dolaylı olarak tedavi
maksadı taşımasıdır. Daha açık bir anlatımla hekim tarafından girişilen faaliyetlerde, münhasıran bir hastalığın
teşhisi, tedavisi veya önlenmesi gaye edinilmiş olmalıdır. Örneğin; bir kalp ameliyatında, doğrudan doğruya tedavi
amacı vardır. Bununla beraber estetik müdahaleler, cinsiyet değişikliği ve suni döllenme gibi müdahalelerde dolaylı
da olsa bir tedavi amacının olduğu söylenebilir. Fakat tedavi amacı taşımayan bilimsel araştırma faaliyetleri ile
ötenazi tıbbi müdahale kapsamında değerlendirilemez.
Tıbbi müdahalenin hastanın rızasına uygun olması
Tıbbi müdahalenin hukuka uygun sayılabilmesi için hastanın rızasına dayanması gerekir. Tedavi, hastaya ait bir
haktır. Hasta tıbbi yardım alma veya almama noktasında seçim hakkına sahiptir. Buna hasta özerkliği denir.

Tıbbi müdahale nedeniyle hekimin hukuki sorumluluğunun doğabilmesi için yapılan müdahalenin malpraktis; yani
tıbbi uygulama hatası sayılması gerekmektedir. Öğretide tıbbi malpraktis; hekimin mevcut şartlarda makul olan
hizmet ve bakımı başaramaması, meslekte tecrübeli bir hekimin aynı şartlar altında sergileyebileceği performansı
gösterememesi, normal uygulamanın gereklerinden sapması ve standartlarını düşürmesi ve bundan bir zararın
doğmuş olması şeklinde tanımlanmaktadır.

***Tıbbi uygulama hatasının mevcut olup olmadığının değerlendirilmesinde kullanılan kıstasları şu şekilde sıralamak
mümkündür:
Doğru tanı
Gerekli tetkiklerin yapılıp yapılmadığı
Tıbbi uygulamanın gerekliliği ve doğruluğu
Gerekli takibin yapılıp yapılmadığı
Tıbbi uygulama sonrası ortaya çıkan zararın beklenebilir bir komplikasyon olup olmadığı
Beklenebilir koplikasyon sonrasında komplikasyonun tanınması ve tedavisi
Gerekli özenin ve dikkatin gösterilip gösterilmediği
Müdahaleyi yapan hekimin uzmanlık alanı
***istenmeyen, ancak kaçınılamayan sonuçlar "izin verilen risk” (beklenebilir komplikasyon) olarak adlandırılır.

***Hekimin hastasına karşı sözleşmeye aykırılıktan dolayı sorumlu olabilmesi için aranan şartlar şunlardır:
Hekim ve hasta arasında hekimlik sözleşmesinin kurulmuş olması
Sözleşmenin geçerli olması
Sözleşmenin ihlal edilmesi (borca aykırılık)
Kusur
Borca aykırılık neticesinde bir zararın meydana gelmiş olması
Sözleşmenin ihlal edilmesi ile zarar arasında uygun illiyet bağının (nedensellik bağı) varlığı

Hekimin sözleşme ilişkisiyle üstlendiği asli edim yükümlerine örnek olarak; hastayı muayene etmesi, rahatsızlığı
hakkında teşhis koyması veya konulan teşhise uygun bir tedaviye başlaması yahut gerekli cerrahi müdahalede
bulunması gösterilebilir.
Hekimin sözleşmesi ile üstlendiği tali (yan) yükümlülüklere örnek olarak; sır saklama borcu, tıbbi bilgileri belgeleme
ve arşivleme, kayıt tutma borcu, tıbbi bilgi ve birikimini arttırma ve mesleki deneyimini geliştirme gibi hususlar
gösterilebilir.

Hekimin sözleşmeye aykırılıktan dolayı sorumlu tutulabilmesi için varlığı gerekli bir diğer şart, kusurdur.

Hekimin, hekimlik sözleşmesinden kaynaklanan edim yükümlerinden birini ihlal etmek suretiyle hastaya verdiği
zarar, sözleşme sorumluluğunun diğer şartıdır. Zararın varlığı, hekimin sözleşme sorumluluğu için belki de en önemli
şarttır. Çünkü zarar yoksa tazmin edilecek şey de yoktur.

Hekimlik sözleşmesinin hekim tarafından ihlali hâlinde hastanın uğraması muhtemel maddi zararları; tedavi
giderleri, iş gücü (çalışma gücü) kaybı, ekonomik geleceğin sarsılmasından kaynaklanan zararlar, destekten yoksun
kalma ve ölüm nedeniyle oluşan diğer zararları kapsamaktadır.
Hastanın uğrayabileceği manevi zararlar ise, hayat zevkinde ve sevincinde azalma olması sonucu uğradığı ruhi
zararlardır. Örneğin; bir ressamın ameliyat sırasında kolunun bir daha eski şekilde kullanılamayacak derecede
zedelenmesi sonucu sanatını icra edememesi, bazı sinir hasarları, yeni doğan çocukların karıştırılması, indüksiyon
sırasında hastanın bilinç dışı söylediği bazı sırları kamuoyuna aktarmak vb. manevi zarar kapsamında değerlendirilir.
Sözleşme sorumluluğunun oluşabilmesi için zarara sebep olan fiil ile zarar arasında illiyet bağının bulunması, yani
zararın bu fiil neticesinde meydana gelmiş olması gerekir. İlliyet bağı ilişkisine “sebep-sonuç ilişkisi” de denir. Kısaca
fiilin sonucu zarar, zararın sebebi de fiil olmalıdır.

ihlali, normal hayat tecrübesine göre zararı doğurmaya elverişli değilse, yani hekimin fiiliyle zarar doğuran sonuç
arasında illiyet bağı kesilmişse, hekim artık zararın giderilmesinden sorumlu tutulamaz. Böyle bir durumda uygun
olmayan illiyet bağından söz edilir. Örneğin; hekimin telefonla yaptığı görüşmede muayene saati verdiği hastanın
yolda otomobille gelirken geçirdiği bir trafik kazası neticesinde ölümü ile hekimin davranışı (telefon açması)
arasında uygun illiyet bağı yoktur. Fakat göz uzmanı hekimin, bir gözündeki tümör nedeniyle gözü enükleasyona tabi
tutulacak olan hastanın ameliyatına asistanını göndermesi ve asistanın da hasta dosyasını özensiz bir şekilde
inceledikten sonra ameliyata girmesi, akabinde hastanın sağlam gözünü almasıyla sonuçlanan olayda, hekimin
kusurlu davranışıyla hastanın uğradığı zarar arasında uygun illiyet bağı vardır.

Hekimin Vekâletsiz İş Görmeden Doğan Sorumluluğu


Hekimin vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluğu, iki hâlde söz konusu olmaktadır. Bunlar;
Acil müdahaleler ve
Tıbbi müdahalenin (tedavinin) genişletilmesi hâlidir

Hastanın yaşam tehlikesi içinde bulunduğu hâller, acil durum olarak kabul edilmelidir. Yani bu gibi hâllerde, hekimin
tıbbi müdahalesi gerçekleşmezse, hastanın ölüm veya benzeri bir ağır zarara uğrama ihtimali vardır. Tedavinin
genişletilmesi ise bir cerrahi müdahale sırasında hekimin farklı müdahale gerektiren başka bir bulguyla karşılaşması
hadisesidir.

Hekimin Haksız Fiilden Doğan Sorumluluğu


Haksız fiil sorumluluğu, tıpkı vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluk gibi kanundan kaynaklanan bir tazminat
yükümlülüğüdür. Hekim ile hasta arasında sözleşme ilişkisinin bulunmadığı ve yapılan tıbbi müdahalenin vekâletsiz
iş görme sayılamayacağı hâllerde hekimin haksız fiil sorumluluğu söz konusu olabilir.
Haksız fiil sorumluluğundan bahsedebilmek için birtakım unsurların bir arada olması gerekir. Bu unsurlara haksız
fiilin şartları denir. Hekimin müdahalesinin haksız fiil sayılması ve bundan dolayı sorumlu tutulabilmesi için varlığı
gereken şartlar şunlardır: ***
Fiil: Hekimin bilincine ve iradesine uygun olumlu veya olumsuz bir fiilin gerçekleşmiş olması, gerekli tıbbi
müdahalede bulunmama veya yapmaması gereken bir tıbbi müdahalede bulunma şeklinde ortaya çıkar.
Hukuka aykırılık: Hekimin uyguladığı tıbbi müdahalenin hukuk kaidelerine ve genel kabul gören tıp kaidelerine
aykırı olması anlamına gelir.
Zarar: Hastanın maddi ve/veya manevi zarara uğramasıdır.
Kusur: Hekimin kasıt veya ihmal şeklinde kusurlu olması demektir.
İlliyet bağı: Hastanın uğradığı zararın hekimin tıbbi uygulama hatası nedeniyle gerçekleşmiş olması (sebep-sonuç
ilişkisi, uygun illiyet bağının varlığı) gerekmektedir .

Hastanın zarara uğraması, haksız fiil sorumluluğunda belirleyici unsurlardan biridir.


Hekimin fiilinin haksız fiil sayılmasına örnek olarak şunlar gösterilebilir; Acil müdahaleyi gerektiren tıbbi, cerrahi
vaka, kaza ve yaralanma olaylarında hekimin hastayı kabulden ve ona müdahale etmekten kaçınması durumunda
hastada bir zararın meydana gelmiş olması (ölüm gibi) . Hekim, hatalı tıbbi uygulamada bulunmasına rağmen
hastanın iyileşmesini sağlamış ve fakat hastanın hastaneden çıkış işlemleri bu sebeple uzamış ise zarar hastanın
malvarlığında (hastane masrafları artacağı için) meydana gelmiştir. Ancak hasta, hekimin yanlış müdahalesi ile
uzuvlarından birini kaybetmiş olursa zarar, hastanın şahıs varlığında (vücut bütünlüğünü yitirdiği için) meydana
gelmiştir. Bu durum, aynı zamanda malvarlığında da birtakım eksilmelere sebep olabilir.

Hekimin sorumluluğu bakımından oluşabilecek zararlar maddi ve manevi olmak üzere iki türlüdür. Buna göre;
Maddi zarar: Yükümlülüklere uygun bir müdahale gerçekleşmesi durumunda hastanın kavuşacağı sağlık durumu
ile yapılan hatalı tedavinin gerçek sonuçları arasındaki parayla ölçülebilen farktır.
Manevi zarar: Hatalı bir tedavinin sonucu olarak hastanın duyduğu bedensel ve manevi acıyı veya hayat
zevklerinde meydana gelen azalmayı ifade eder.
Hekimin Kusursuz Sorumluluğu

Hekimin BK. 116 çerçevesinde kusursuz sorumluluğu, sözleşme sorumluluğu şartlarından sadece kusurun aranmadığı
ve diğer şartların aynen göz önünde bulundurulacağı bir sorumluluk türüdür.

HEMŞİRELERİN HUKUKİ SORUMLULUĞU

***Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ise hemşirelik sürecini; bireylerin, ailelerin ve toplumların sağlıkları ile ilgili olarak
verilen, bireysel hemşirelik girişimleri olarak tanımlamıştır. Bu süreçte hemşire, diğer sağlık personeli ve hizmet
verilen birey ya da gruplarla iş birliği yaparak hedefleri ve öncelikleri belirler kişilere verilecek bakımı planlar ve
hemşirelik bakımını doğrudan veya dolaylı olarak sağlar. Hemşirelik süreci, bazı basamaklardan oluşur. Bu
basamaklara genel olarak hemşirelik bakım planı adı verilir.
Hemşirelik bakım planı beş basamaktan oluşur. Bunlar: ***
Veri toplama,
Tanılama,
Planlama,
Uygulama ve
Değerlendirmedir.

Şimdi bu basamakları kısaca açıklayalım.


Veri toplama: Birey ve sağlık sorunları hakkında bilgi edinme basamağını oluşturur. Objektif ve sübjektif veri olmak
üzere iki tip veri söz konusudur. Objektif veriler; hemşirelerin gözlem, muayene neticesinde ve diğer sağlık çalışanları
ile görüşerek elde ettikleri verilerdir. Hastanın solgun gözükmesi, zor solunum yapması gibi. Sübjektif veriler ise daha
çok semptomlar (belirtiler) ile ilgilidir. Hastalardan elde edilen, rahatsızlığa ilişkin durumlar hakkında bizzat
hastadan alınan bilgilerdir. ***
Tanımlama: Bu süreç hastanın ihtiyaçlarını tanımlamayı, hasta verilerini yorumlamayı ve analiz etmeyi içerir.
Planlama: Hasta ihtiyaçlarını karşılayacak ve sorunu çözecek en uygun girişimlerin belirlendiği basamaktır.
Uygulama: Bu süreçte oluşturulan bakım planının uygulanması ve sürdürülmesi söz konusudur. Hemşirelik
uygulamaları, bireyin ihtiyaçlarına yönelik sağlığı geliştirme, sürdürme ve hastalığı önleme–rehabilite etme
amaçlarını gerçekleştirmek için uygulanan hemşirelik girişimleridir.
Değerlendirme: Hemşirelik bakım sürecinin son basamağını oluşturur. Bu basamakta şimdiye kadar yürütülen
faaliyetlerin istenilen neticeye ulaşmayı sağlayıp, sağlayamadığı değerlendirilir. Kısaca, hastadaki değişim
gözlemlenir. Değerlendirme neticesinde istenilen amaca ulaşılmadığı tespit edildiğinde, bakım sürecini yeniden ve
farklı şekilde planlama gereği ortaya çıkar.

Tıbbi tanı, hastalığın patolojik sürecine odaklandığı hâlde hemşirelik tanısı, hastanın yaşadığı problemlere ve
bünyenin hastalığa verdiği tepkiye odaklanır.

Hemşire açısından görevine ilişkin hukuki (özel hukuktan doğan ) sorumluluk aşağıdaki şemada görüleceği üzere üç
şekilde ortaya çıkabilmektedir.
İfa Yardımcısı Olarak Hemşirelerin Hukuki Sorumluluğu
Hemşireler, hekimler gibi bağımsız şekilde mesleklerine sürdürebilen kişiler değildir. Zira hemşireler özel sağlık
kuruluşlarında sözleşme ilişkisi çerçevesinde çalışırken, kamu kesimindeki bir sağlık kuruluşunda atama suretiyle
göreve başlar ve kanunen öngörülmüş olan görevlerini yerine getirirler. Esasen hemşireler, hasta ile istisnai
durumlar dışında doğrudan bir ilişki kuramazlar. Sağlık hizmeti almak maksadıyla sağlık kurumlarına başvuran
hastanın hemşire ile münasebeti, dolaylı olarak kurulmaktadır.
Hemşirelerin Haksız Fiil Sorumluluğu
Hemşirenin gerçekleştirdiği fiil, aynı zamanda haksız fiil niteliği arz ediyor ise hasta haksız fiile ilişkin hükümlere
dayanarak doğrudan doğruya hemşireden zararın tazmin edilmesini isteyebilir. Hemşirenin davranışı, mevzuatla
öngörülen görev ve yükümlülüklere, standartlara ve hasta bakım kuralarına aykırı olduğu ölçüde haksız fiil
sayılabilir.

Order Açısından Hemşire ve Hekimin Hukuki Sorumluluğu


Hemşirelerin mesleki eğitimlerinde aldıkları bilgiler doğrultusunda uyguladıkları yöntemler, genellikle hekimin
görevini yerine getirmesini kolaylaştıran veya tamamlayan niteliktedir. Hekimler ve hemşireler, hastanın teşhis ve
tedavi sürecinde kimi zaman birlikte ancak yetki ve ehliyetleri doğrultusunda çalışırlar.
***Bağımsız çalışma alanları dışında kalan bu ortak çalışma alanında hekimler, hemşirelerin görev ve sorumluluk
alanlarına giren hususlarda sözlü ya da yazılı istemde bulunurlar. Bu isteme tıp dilinde “order” adı verilir.

DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli
olarak cevaplayabilirsiniz.
1. Henüz sözleşme kurulmadan önce ancak sözleşme görüşmeleri esnasında taraflar, dürüstlük kuralı gereğince,
karşı tarafın zarara uğramaması için özen yükümlülüğüne uymak zorundadırlar. Eğer taraflardan biri, kusur ile bu
yükümlülüğünü ihlal eder ise karşı tarafın uğramış olduğu zararları gidermekle yükümlüdür. Diş hekimleri için de söz
konusu olabilen bu sorumluluk türüne öğretide ne ad verilir?
a) Sözleşme sorumluluğu
b) Culpa in contrahendo sorumluluğu
c) Haksız fiil sorumluluğu
d) Vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluk
e) Kusursuz sorumluluk

2. Culpa ın contrahendo sorumluluğunda hasta hekimden, ancak yükümlülüğe aykırı davranış olmaksızın
yapmayacağı masrafların tazminini isteyebilecektir. Buna göre, Culpa ın contrahendo sorumluluğunda istenebilecek
zarar türüne ne ad verilir?
a) Menfi zarar
b) Müspet zarar
c) Maddi zarar
d) Manevi zarar
e) Fiili zarar

3. Aşağıdakilerden hangisi hekimlerin haksız fiil sorumluluğunun unsurlarından biri değildir?


a) Fiil
b) Hukuka aykırılık
c) Suç
d) Zarar
e) İlliyet bağı

4. Fiziksel ya da psikolojik nitelikteki hastalıklar, ağrı ve acılar, hastalık niteliği taşımayan fiziksel veya psikolojik
bozukluklar ile hastalık niteliği taşımayan şikâyetleri önlemek, teşhis ve/veya tedavi etmek ya da bunların etkisini
azaltmak amacıyla insan vücudu üzerinde yapılan girişimsel ve/veya girişimsel olmayan her türlü müdahaleye
……………………………………… denir.

Cümlede boş bırakılan yere aşağıdakilerden hangisi getirilmelidir


a) Aydınlatılmış onam
b) Ötenazi
c) Order
d) Tıbbi müdahale
e) Vekâletsiz iş görme
Sağlık Çalışanlarının Hukuki Sorumluluğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
5. Ehil olmayan veya hekim olmayan kişilerin yapmış oldukları tıbbi müdahaleler neticesinde hangi tür hukuki
sorumluluklar söz konusu olur?
a) Culpa in contrahendo sorumluluğu
b) Kusursuz sorumluluk
c) Vekâletsiz iş görmeden doğan sorumluluk
d) Haksız fiil sorumluluğu
e) Sözleşme sorumluluğu

6. Hekimin mevcut şartlarda makul olan hizmet ve bakımı başaramaması, meslekte tecrübeli bir hekimin aynı şartlar
altında sergileyebileceği performansı gösterememesi, normal uygulamanın gereklerinden sapması ve standartlarını
düşürmesi ve bundan bir zararın doğmuş olması şeklinde açıklanabilen tıbbi ve hukuki kavram aşağıdaki şıkların
hangisinde yer almaktadır?
a) Tıbbi müdahale
b) Onam
c) Hasta özerkliği
d) Teşhis
e) Malpraktis

7. Aşağıdakilerden hangisi tıbbi müdahale olarak değerlendirilemeyecek bir faaliyettir?


a) Estetik müdahaleler
b) Suni döllenme
c) Ötenazi
d) Kalp ameliyatı
e) Cinsiyet değişikliği

8. Bir cerrahi müdahale sırasında hekimin farklı müdahale gerektiren başka bir bulguyla karşılaşması hadisesine ne
ad verilir?
a) Acil durum
b) Tedavinin genişletilmesi
c) Teşhis
d) İlk yardım
e) Aydınlatılmış onam

9. Hekimler, hemşirelerin görev ve sorumluluk alanlarına giren hususlarda sözlü yahut yazılı istemde bulunurlar. Bu
isteme tıp dilinde ne ad verilir?
a) Tıbbi müdahale
b) Tanı
c) Teşhis
d) Order
e) Hasta kabul sözleşmesi
Sağlık Çalışanlarının Hukuki Sorumluluğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 24
10. Ortak kusur ile hekim ve hemşirenin hastaya zarar vermesi halinde zararın tamamından her ikisinin de sorumlu
olacağı kanun ile düzenlenmiştir. Bu sorumluluk türü aşağıdaki şıklardan hangisinde verilmiştir?
a) Müteselsil sorumluluk
b) Kısmi sorumluluk
c) Kusursuz sorumluluk
d) Sözleşme sorumluluğu
e) Haksız fiil sorumluluğu

Cevap Anahtarı
1.B, 2.A, 3.C, 4.D, 5.D, 6.E, 7.C, 8.B, 9.D, 10.A

ÜNİTE 13

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ CEZAİ SORUMLULUĞU

***Suç ve Cezaların Geriye Yürümezliği İlkesi


Suçlar ve cezalar geriye yürütülemezler. Anayasa’nın 38. maddesinde “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan
kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş
olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.” hükmünü içermektedir.

***Lehe Olan Kanunun Uygulanması İlkesi


Fiilin işlendiği tarihte, o fiilin işlenmesi karşılığında verilecek ceza, sonra çıkan ceza kanunlarında öngörülen cezadan
az ise önceki kanun uygulanır. Eğer, sonra çıkan kanunda aynı fiile daha az ceza öngörülmüş ise sonraki kanun
uygulanır. Birinci durum, suç ve cezaların geriye yürümezliği ilkesi ile ilgili iken; ikinci durum bunun istisnası
niteliğindedir. Bir diğer deyişle, suç ve cezalar lehe uygulama dışında geriye yürümezler.

Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi ve Kıyas Yasağı


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2. maddesi “Suçta ve Cezada Kanunilik İlkesi” başlığına sahiptir. Düzenleme,
“Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı
cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler,
kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.” hükümlerini içermektedir. Bu madde, kanunsuz suç olmaz ve
kanunsuz ceza ya da güvenlik tedbiri olmaz biçiminde özetlenebilir. Bir diğer deyişle, kanunda suç olarak
tanımlanmamış herhangi bir fiil suç olarak değerlendirilemez ve suç sayılan fiile kanunda yazmayan herhangi bir
ceza ya da güvenlik tedbiri uygulanamaz.

Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesi Adalet ve Kanun Önünde Eşitlik İlkesi başlığını taşımaktadır. Madde;
“Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.
(2) Ceza Kanununun uygulamasında kişiler arasında ırk, dil, din, mezhep, milliyet, renk, cinsiyet, siyasal veya diğer
fikir yahut düşünceleri, felsefi inanç, milli veya sosyal köken, doğum, ekonomik ve diğer toplumsal konumları
yönünden ayrım yapılamaz ve hiçbir kimseye ayrıcalık tanınamaz.” düzenlemelerine yer vermektedir. Bu maddeden
anlaşılacağı üzere, ceza kanununun kişilere uygulanması bakımından mutlak bir eşitlik söz konusudur. Ancak, kamu
görevlilerine ilişkin yargılama bakımından görev sırasında işlenen suçların kovuşturulması için bağlı bulunduğu
kurumun kovuşturma izni vermesi gerekebilir. Kamu görevlilerinin yargılanması bakımından bir ön aşama getirilmiş
olması, yargılama sırasında kamu görevlisi faile farklı davranılması gerekliliğini doğurmadığından bu ilkeye aykırı
değildir.

Kanunun Bağlayıcılığı İlkesi


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 4. maddesi Kanunun Bağlayıcılığı başlığına sahiptir. Madde, “Ceza kanunlarını
bilmemek mazeret sayılmaz.” hükmüne yer vermiştir. Ceza kanunlarının suç saydığı bir fiili gerçekleştiren kişinin,
fiilinin suç olup olmadığını bilmemesi nedeniyle sorumluluktan kurtulma olanağı bulunmamaktadır.

Özgü Suç
Bazı suçlar bakımından suçu gerçekleştiren fail olmak için belirli vasıflar aranabilir. Bu suçlara özgü suç adı verilir.
Örneğin; bazı suçları, yalnızca kamu görevlileri işleyebilirler.

Kast ve Taksir
Ceza kanunlarının suç saydığı bir fiilden dolayı, fiili gerçekleştiren (failin) bu suçu kasten işlemiş olması gerekir. Kast,
suçun manevi unsuru olarak değerlendirilir. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek
gerçekleştirilmesidir.

Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi hâlinde olası
kast vardır. Bu hâlde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet
hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise
temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.” hükmüne yer vermiştir.
Bir fiilin suç sayılması kural olarak kasten işlenmesine bağlı olsa da kanunda açıkça ifade edildi ise taksirle de
işlenebilir. Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılıktan kaynaklı olarak, bir davranışın suçun kanuni tanımında
belirtilen sonucu öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 22. maddesi Taksir başlığını taşımaktadır. Madde; “Taksirle işlenen fiiller, kanunun
açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.
Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi
öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir. Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi
halinde bilinçli taksir vardır; bu hâlde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır. Taksirle işlenen
suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir. Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes
kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir. Taksirli hareket sonucu
neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini
gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan
altıda bire kadar indirilebilir.” hükümlerine yer vermektedir.

Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Suç


Bir suç işlemek kastıyla hareket eden kişinin, fiilinin kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna
sebep olması, neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç olarak değerlendirilmektedir. Örneğin, sağlık personelinin görevi ve
standart tıbbi uygulama olmayan bir biçimde birisini sırf acı çektirmek için neşterle yaralaması ancak kişinin uzun
süre tedavi edilmemesi nedeniyle ölümü.
Ceza Sorumluluğunu Azaltan veya Kaldıran Nedenler
Suç sayılan fiil gerçekleşmiş olmasına rağmen bazı durumların varlığı halinde ceza sorumluluğu azaltılır ya da
tamamen kaldırılır.
Kanunun Hükmü ve Amirin Emri; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 24. maddesine göre, kanunun hükmünü yerine
getiren kimseye ceza verilmez. Yapılması kanun tarafından emredilmiş olan bir fiilin gerçekleştirilmesi nedeniyle,
gerçekleştirene ceza verilmez. Örneğin; kişi hürriyetine müdahale edilemez, ancak mahkeme tarafından tutuklanma
kararı verilen kişinin jandarma tarafından tutuklanmış olması kanunun hükmünü yerine getirme olarak
değerlendirilir ve tutuklamayı gerçekleştiren kişiye ceza verilmez. Örneğin; Türk Ceza Kanunu’nun 287. maddesine
göre, yetkili hâkim ve savcı kararı olmaksızın kişiyi genital muayeneye gönderen veya bu muayeneyi yapan fail
hakkında üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir. Ancak, bulaşıcı hastalıklar dolayısıyla kamu sağlığını korumak
amacıyla kanun ve tüzüklerde öngörülen hükümlere uygun olarak yapılan muayeneler bakımından bu hüküm
uygulanmaz.

Kanunun hükmünü yerine getiren kimseye ceza verilmez.


***Meşru Savunma ve Zorunluluk Hâli; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesi bu başlığı taşımaktadır.
Madde; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı
muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile
işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
Hakkın Kullanılması ve İlgilinin Rızası: 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25. maddesi bu başlığı taşımaktadır. Madde;
Hakkını kullanan kimseye ceza verilmez. Kişinin üzerinde mutlak surette tasarruf edebileceği bir hakkına ilişkin olmak
üzere, açıkladığı rızası çerçevesinde işlenen fiilden dolayı kimseye ceza verilmez.” hükümlerini içermektedir. Örneğin,
hastanın hekim seçme hakkı bulunmaktadır. A yerine B’yi tercih etmesi nedeniyle, A’ya karşı bir suç işlemiş olmaz.
İkinci duruma örnek olarak, yaralama Türk Ceza Kanunu kapsamında suçtur. Ancak, usulüne göre alınmış rızaya
(aydınlatılmış onam) dayanılarak vücudunda bazı yerlerin kesilmesi yoluyla ameliyat edilmesi durumunda suç ortaya
çıkmaz.

Hemen belirtmek gerekir ki alkol ve uyuşturucu madde etkisi altında bulunularak işlenen fiillerden kişi kendi iradesi
ile bu etki altına girmiş ise sorumluluktan kurtulamaz. Örneğin; alkol etkisi altındaki hekimin yapmış olduğu
müdahale sırasında, Türk Ceza Kanunu’nun suç saydığı fiillerin işlenmesi nedeniyle, hekim cezai sorumluluktan
kurtulamaz. Bunun yanında kendisine disiplin cezası da verilir.

Suça Teşebbüs
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun bazı suçların düzenlemesine göre, fiilin suç oluşturabilmesi için ayrıca bir sonucun
(neticenin) meydana gelmesi gerekmektedir. Yaralama suçunda aranacak netice, kişinin vücudunda bir
yaralanmanın gerçekleşmesidir. Kasten öldürme suçunda ölümün gerçekleşmesidir. Kanun’un bir netice aradığı
suçlarda, suçun icrasında başlanmış, ancak failin iradesine aykırı olarak suç fiili tamamlanmamış ya da netice ortaya
çıkmamış olabilir. Böyle hallerde suça teşebbüs söz konusudur.

Suça İştirak
İştirak; kelime anlamı olarak ortaklık, ortak olma, paydaşlık, katılma gibi anlamlara gelmektedir. Ceza kanunlarında
yer alan suçlar çoğunlukla tek bir kişi tarafından işlenebilir suçlardır. Ancak, olayın gerçekleşmesi sırasında suçu
birden fazla kişi işlemiş olması durumunda sorumluluğun belirlenmesi iştirak kavramı ile değerlendirilir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37. maddesine göre, suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren
kişilerden her biri fail olarak sorumlu olur. Bununla birlikte suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi
de fail olarak sorumlu tutulur. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 38. maddesi, başkasını suç işlemeye azmettiren
kişinin işlenen suçun cezası ile cezalandırılacağını düzenlemiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 39. maddesinde, suçun işlenmesine yardım eden kişinin de cezalandırılacağı
hükme bağlanmıştır. Ancak, yardım etme durumunda suça ilişkin ceza indirimli olarak uygulanır.
Belli Hakları Kullanmaktan Yoksun Bırakılma
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi bu başlığı taşımaktadır. Kişinin işlemiş olduğu suç nedeniyle verilen
cezanın bir uzantısı olarak belli hakları kullanmaktan da yoksun bırakılması söz konusu olur. Maddede; “Kişi, kasten
işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak;
a) Sürekli, süreli veya geçici bir kamu görevinin üstlenilmesinden; bu kapsamda, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeliğinden veya Devlet, il, belediye, köy veya bunların denetim ve gözetimi altında bulunan kurum ve kuruluşlarca
verilen, atamaya veya seçime tabi bütün memuriyet ve hizmetlerde istihdam edilmekten,
b) Seçme ve seçilme ehliyetinden (…)
(2) c) Velayet hakkından; vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan,
d) Vakıf, dernek, sendika, şirket, kooperatif ve siyasi parti tüzel kişiliklerinin yöneticisi veya denetçisi olmaktan,
e) Bir kamu kurumunun veya kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşunun iznine tabi bir meslek veya sanatı,
kendi sorumluluğu altında serbest meslek erbabı veya tacir olarak icra etmekten, Yoksun bırakılır. (2) Kişi, işlemiş
bulunduğu suç dolayısıyla mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar bu hakları kullanamaz (…)
Belli bir meslek veya sanatın ya da trafik düzeninin gerektirdiği dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla
işlenen taksirli suçtan mahkûmiyet halinde, üç aydan az ve üç yıldan fazla olmamak üzere, bu meslek veya sanatın
icrasının yasaklanmasına ya da sürücü belgesinin geri alınmasına karar verilebilir. Yasaklama ve geri alma hükmün
kesinleşmesiyle yürürlüğe girer ve süre, cezanın tümüyle infazından itibaren işlemeye başlar.” hükümlerine yer
verilmiştir. Bu husus belirli bir mesleğin icrası hakkına sahip ya da belirli bir mesleğin icrası ile görevlendirilecek
kişiler bakımından oldukça önemlidir. Sağlık personelinin bu hakları kullanmaktan yasaklanması nedeniyle,
mesleklerini sürdürmeleri olanaksız olacaktır.

5237 SAYILI TÜRK CEZA KANUNU’NDA YER ALAN BAZI SUÇLAR

Kasten Öldürme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 81. maddesi kasten öldürme başlığını taşımaktadır. Madde hükmü şu şekildedir.
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.” Kasten öldürme suçunun nitelikli halleri ise
82. maddede düzenlenmiştir. 82. maddeye göre
“a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak
suretiyle,
d) Üst soy veya alt soydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,
i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,
j) Kan gütme saikiyle,
k) Töre saikiyle, İşlenmesi hâlinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.”
Bu suç, fiilen doğmuş ve canlı bir insana karşı işlenebilir. Kasten öldürme suçu herkes tarafından işlenebilir. Bu suçun
manevi unsuru kasıttır. Yukarıda yer verilen hukuka uygunluk nedenleri dışında bu fiilin işlenmesi durumunda
yukarıdaki cezaya hükmolunur.

İhmali Davranışla Kasten Öldürme


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 83. maddesi Kasten Öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi başlığını taşımaktadır.
Madde metni şu şekildedir:
“(1) Kişinin yükümlü olduğu belli bir icrai davranışı gerçekleştirmemesi dolayısıyla meydana gelen ölüm neticesinden
sorumlu tutulabilmesi için, bu neticenin oluşumuna sebebiyet veren yükümlülük ihmalinin icrai davranışa eşdeğer
olması gerekir.
(2) İhmali ve icrai davranışın eşdeğer kabul edilebilmesi için, kişinin;
a) Belli bir icrai davranışta bulunmak hususunda kanuni düzenlemelerden veya sözleşmeden kaynaklanan bir
yükümlülüğünün bulunması,
b) Önceden gerçekleştirdiği davranışın başkalarının hayatı ile ilgili olarak tehlikeli bir durum oluşturması gerekir.
(3) Belli bir yükümlülüğün ihmali ile ölüme neden olan kişi hakkında, temel ceza olarak, ağırlaştırılmış müebbet hapis
cezası yerine yirmi yıldan yirmi beş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine on beş yıldan yirmi yıla kadar, diğer
hâllerde ise on yıldan on beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunabileceği gibi cezada indirim de yapılmayabilir.

İntihara Yönlendirme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 84. maddesi intihara yönlendirme başlığını taşımaktadır. Madde metni şu
şekildedir:
“(1) Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına
herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk
edenlerle cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu
tutulurlar.” Örneğin; sağlık personelinin kanser teşhisi konulmuş ve o anda infial halinde bulunan hastaya, süreci
anlatarak intiharın daha anlamlı ve daha az acı verici olduğunu söyleyerek hastayı intihara yönlendirmesi bu suça
örnek olarak verilebilir.

Taksirle Öldürme
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 85. maddesi taksirle öldürme başlığını taşımaktadır. Madde metni şu şekildedir:
“(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin
yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Kasten Yaralama
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesi kasten yaralama başlığını taşımaktadır. Madde metni şu şekildedir:
“(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması
hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üst soya, alt soya, eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silahla, işlenmesi hâlinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında artırılır.”

Neticesi Sebebiyle Ağırlaşmış Yaralama


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 87. maddesi neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralama başlığını taşımaktadır. Bu
madde, verilecek cezaların alt sınırlarını belirlemeye dönüktür.
“(1) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Konuşmasında sürekli zorluğa,
c) Yüzünde sabit ize,
d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına, neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre
belirlenen ceza, bir kat artırılır. Ancak verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde üç yıldan, üçüncü fıkraya giren
hâllerde beş yıldan az olamaz.
(2) Kasten yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza
iki kat artırılır. Ancak verilecek ceza, birinci fıkraya giren hâllerde beş yıldan, üçüncü fıkraya giren hâllerde sekiz
yıldan az olamaz.”

Taksirle Yaralama
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 89. maddesi taksirle yaralama başlığını taşımaktadır. Madde hükmü şu şekildedir:
“(1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi,
üç aydan bir yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

İnsan Üzerinde Deney


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 90. maddesi insan üzerinde deney başlığını taşımaktadır. Madde metni şu
şekildedir:
“(1) İnsan üzerinde bilimsel bir deney yapan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) İnsan üzerinde yapılan rızaya dayalı bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için;
a) Deneyle ilgili olarak yetkili kurul veya makamlardan gerekli iznin alınmış olması,
b) Deneyin öncelikle insan dışı deney ortamında veya yeterli sayıda hayvan üzerinde yapılmış olması,
c) İnsan dışı deney ortamında veya hayvanlar üzerinde yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin,
varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların insan üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
d) Deneyin, insan sağlığı üzerinde öngörülebilir zararlı ve kalıcı bir etki bırakmaması,
e) Deney sırasında kişiye insan onuruyla bağdaşmayacak ölçüde acı verici yöntemlerin uygulanmaması,
f) Deneyle varılmak istenen amacın, bunun kişiye yüklediği külfete ve kişinin sağlığı üzerindeki tehlikeye göre daha
ağır basması, g) Deneyin mahiyet ve sonuçları hakkında yeterli bilgilendirmeye dayalı olarak açıklanan rızanın yazılı
olması ve herhangi bir menfaat teminine bağlı bulunmaması gerekir.
(3) Çocuklar üzerinde bilimsel deneyin ceza sorumluluğunu gerektirmemesi için ikinci fıkrada aranan koşulların yanı
sıra;
a) Yapılan deneyler sonucunda ulaşılan bilimsel verilerin, varılmak istenen hedefe ulaşmak açısından bunların
çocuklar üzerinde de yapılmasını gerekli kılması,
b) Rıza açıklama yeteneğine sahip çocuğun kendi rızasının yanı sıra ana ve babasının veya vasisinin yazılı
muvafakatinin de alınması,
c) Deneyle ilgili izin verecek yetkili kurullarda çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanının bulunması gerekir.
(4) Hasta olan insan üzerinde rıza olmaksızın tedavi amaçlı denemede bulunan kişi, bir yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
Organ veya Doku Ticareti

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 91. maddesi organ ve doku ticareti başlığını taşımaktadır. Madde metni şu
şekildedir:
“ (1) Hukuken geçerli rızaya dayalı olmaksızın, kişiden organ alan kimse, beş yıldan dokuz yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Suçun konusunun doku olması hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Hukuka aykırı olarak, ölüden organ veya doku alan kimse, bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Organ veya doku satın alan, satan, satılmasına aracılık eden kişi hakkında, birinci fıkrada belirtilen cezalara
hükmolunur.

İşkence ve Eziyet
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 94. maddesi işkence başlığını taşımaktadır. Maddede “Bir kişiye karşı insan
onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin
etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan on iki yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.” düzenlemesi bulunmaktadır. Bu suç hakkında zaman aşımı işlemez. Fiil, cinsel
taciz şeklinde gerçekleşir ise veya kanunda öngörülen diğer biçimlerde işlenirse ceza artırılır. Bu suça iştirak edenler
de kamu görevlisi ile aynı cezayı alırlar. 95. maddeye göre, neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence nedeniyle cezalar
artırılır.

Koruma, Gözetim, Yardım veya Bildirim Yükümlülüğünün İhlali

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 97. maddesi Terk başlığını taşımaktadır. Maddeye göre; “Yaşı veya hastalığı
dolayısıyla kendini idare edemeyecek durumda olan ve bu nedenle koruma ve gözetim yükümlülüğü altında
bulunan bir kimseyi kendi hâline terk eden kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Çocuk Düşürtme Suçu


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 99. maddesi çocuk düşürtme başlığını taşımaktadır. Madde metni şu şekildedir:
“(1) Rızası olmaksızın bir kadının çocuğunu düşürten kişi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Tıbbi zorunluluk bulunmadığı hâlde, rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftadan fazla olan bir kadının
çocuğunu düşürten kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu durumda, çocuğunun
düşürtülmesine rıza gösteren kadın hakkında bir yıla kadar hapis veya adli para cezasına hükmolunur.
(3) Birinci fıkrada yazılı fiil kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi altı
yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, on beş yıldan yirmi
yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) İkinci fıkrada yazılı fiil, kadının beden veya ruh sağlığı bakımından bir zarara uğramasına neden olmuşsa, kişi üç
yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır; fiilin kadının ölümüne neden olması hâlinde, dört yıldan sekiz yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) Rızaya dayalı olsa bile, gebelik süresi on haftayı doldurmamış olan bir kadının çocuğunun yetkili olmayan bir kişi
tarafından düşürtülmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Yukarıdaki fıkralarda
tanımlanan diğer fiiller yetkili olmayan bir kişi tarafından işlendiği takdirde, bu fıkralara göre verilecek ceza, yarı
oranında artırılarak hükmolunur.
(6) Kadının mağduru olduğu bir suç sonucu gebe kalması hâlinde, süresi yirmi haftadan fazla olmamak ve kadının
rızası olmak koşuluyla, gebeliği sona erdirene ceza verilmez. Ancak, bunun için gebeliğin uzman hekimler tarafından
hastane ortamında sona erdirilmesi gerekir.”

Kısırlaştırma Suçu
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 101. maddesi kısırlaştırma başlığını taşımaktadır. Madde metni şu şekildedir:
“(1) Bir erkek veya kadını rızası olmaksızın kısırlaştıran kimse, üç yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiil, kısırlaştırma işlemi yapma yetkisi olmayan bir kimse tarafından yapılırsa, ceza üçte bir oranında artırılır.
(2) Rızaya dayalı olsa bile, kısırlaştırma fiilinin yetkili olmayan bir kişi tarafından işlenmesi hâlinde, bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezasına hükmolunur.”

Zimmet Suçu
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 247. maddesi zimmet başlığını taşımaktadır. Madde metni şu şekildedir:
“(1) Görevi nedeniyle zilyedliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu malı
kendisinin veya başkasının zimmetine geçiren kamu görevlisi, beş yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Suçun, zimmetin açığa çıkmamasını sağlamaya yönelik hileli davranışlarla işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı
oranında artırılır.
(3) Zimmet suçunun, malın geçici bir süre kullanıldıktan sonra iade edilmek üzere işlenmesi hâlinde, verilecek ceza
yarı oranına kadar indirilebilir.”
Bu suç kamu görevlileri tarafından işlenebilecek bir suçtur. Örneğin; hastanede kullanım için tahsis edilmiş olan
stentlerin özel kliniklere götürülerek ücret karşılığında hastalara takılması, zimmet suçunu oluşturur. Zimmet
bakımından 248. maddede etkin pişmanlık düzenlenmiştir. 249. maddede ise malın değeri az ise cezada indirime
gidileceği hükme bağlanmıştır.
İrtikâp Suçu
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 250. maddesi irtikâp başlığını taşımaktadır. Madde metni şu şekildedir:
“(1) Görevinin sağladığı nüfuzu kötüye kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlanmasına veya bu
yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi icbar eden kamu görevlisi, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır. Kamu görevlisinin haksız tutum ve davranışları karşısında, kişinin haklı bir işinin gereği gibi, hiç veya en
azından vaktinde görülmeyeceği endişesiyle, kendisini mecbur hissederek, kamu görevlisine veya yönlendireceği
kişiye menfaat temin etmiş olması hâlinde, icbarın varlığı kabul edilir.
(2) Görevinin sağladığı güveni kötüye kullanmak suretiyle gerçekleştirdiği hileli davranışlarla, kendisine veya
başkasına yarar sağlanmasına veya bu yolda vaatte bulunulmasına bir kimseyi ikna eden kamu görevlisi, üç yıldan
beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) İkinci fıkrada tanımlanan suçun kişinin hatasından yararlanarak işlenmiş olması hâlinde, bir yıldan üç yıla kadar
hapis cezasına hükmolunur.
(4) İrtikâp edilen menfaatin değeri ve mağdurun ekonomik durumu göz önünde bulundurularak, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.”
Denetim Görevinin İhmali
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 251. maddesi denetim görevinin ihmali başlığını taşımaktadır. Madde metni şu
şekildedir:
“(1) Zimmet veya irtikap suçunun işlenmesine kasten göz yuman denetimle yükümlü kamu görevlisi, işlenen suçun
müşterek faili olarak sorumlu tutulur.
(2) Denetim görevini ihmal ederek, zimmet veya irtikâp suçunun işlenmesine imkân sağlayan kamu görevlisi, üç
aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Rüşvet
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 252. maddesi rüşvet başlığını taşımaktadır. Madde metni şu şekildedir:
“(1) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, bir kamu
görevlisine veya göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kişi, dört yıldan on iki yıla kadar hapis cezası ile
cezalandırılır.
(2) Görevinin ifasıyla ilgili bir işi yapması veya yapmaması için, doğrudan veya aracılar vasıtasıyla, kendisine veya
göstereceği bir başka kişiye menfaat sağlayan kamu görevlisi de birinci fıkrada belirtilen ceza ile cezalandırılır.
(3) Rüşvet konusunda anlaşmaya varılması hâlinde, suç tamamlanmış gibi cezaya hükmolunur.
(4) Kamu görevlisinin rüşvet talebinde bulunması ve fakat bunun kişi tarafından kabul edilmemesi ya da kişinin
kamu görevlisine menfaat temini konusunda teklif veya vaatte bulunması ve fakat bunun kamu görevlisi tarafından
kabul edilmemesi hâllerinde fail hakkında, birinci ve ikinci fıkra hükümlerine göre verilecek ceza yarı oranında
indirilir.
(5) Rüşvet teklif veya talebinin karşı tarafa iletilmesi, rüşvet anlaşmasının sağlanması veya rüşvetin temini
hususlarında aracılık eden kişi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak
cezalandırılır.
(6) Rüşvet ilişkisinde dolaylı olarak kendisine menfaat sağlanan üçüncü kişi veya tüzel kişinin menfaati kabul eden
yetkilisi, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadığına bakılmaksızın, müşterek fail olarak cezalandırılır.
(7) Rüşvet alan veya talebinde bulunan ya da bu konuda anlaşmaya varan kişinin; yargı görevi yapan, hakem,
bilirkişi, noter veya yeminli mali müşavir olması hâlinde, verilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(8) Bu madde hükümleri;
a) Kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları,
b) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının iştirakiyle kurulmuş
şirketler,
c) Kamu kurum veya kuruluşlarının ya da kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşlarının bünyesinde faaliyet icra
eden vakıflar,
d) Kamu yararına çalışan dernekler,
e) Kooperatifler,
f) Halka açık anonim şirketler, adına hareket eden kişilere, kamu görevlisi sıfatını taşıyıp taşımadıklarına
bakılmaksızın, görevlerinin ifasıyla ilgili bir işin yapılması veya yapılmaması amacıyla doğrudan veya aracılar
vasıtasıyla, menfaat temin, teklif veya vaat edilmesi; bu kişiler tarafından talep veya kabul edilmesi; bunlara aracılık
edilmesi; bu ilişki dolayısıyla bir başkasına menfaat temin edilmesi halinde de uygulanır (…)”

Görevi Kötüye Kullanma


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi görevi kötüye kullanma başlığını taşımaktadır. Madde metni şu
şekildedir:
“(1) Kanunda ayrıca, suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle,
kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu
görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kanunda ayrıca, suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme
göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan
kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

Görevinin Terki veya Yapılmaması


5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 257. maddesi görevi kötüye kullanma başlığını taşımaktadır. Madde metni şu
şekildedir:
“(1) Hukuka aykırı olarak ve toplu biçimde görevlerini terk eden, görevlerine gelmeyen, görevlerini geçici de olsa
kısmen veya tamamen yapmayan veya yavaşlatan kamu görevlilerinin her biri hakkında üç aydan bir yıla kadar
hapis cezası verilir. Kamu görevlisi sayısının üçten fazla olmaması hâlinde cezaya hükmolunmaz.
(2) Kamu görevlilerinin mesleki ve sosyal hakları ile ilgili olarak, hizmeti aksatmayacak biçimde, geçici ve kısa süreli
iş bırakmaları veya yavaşlatmaları hâlinde, verilecek cezada indirim yapılabileceği gibi ceza da verilmeyebilir.”
Sağlık hizmetlerinin yürütülmesi sırasında sağlık personelinin, kanunu bilmemek mazeret sayılmaz kuralı göz önüne
alındığında, bütün fiillerinin hukuka ve görev gereklerine uygun olarak yerine getirmesi gerekir.

DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli olarak
cevaplayabilirsiniz.
1. Kanunlar aşağıdakilerden hangisi tarafından çıkarılırlar?
a) Bakanlıklar
b) Türkiye Büyük Millet Meclisi
c) Cumhurbaşkanı
d) Başbakan
e) Mahkemeler

2. Aşağıdakilerden hangisi ceza hukuku anlamında suç ve ceza içeren kanunlardan biri değildir?
a) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
b) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
c) 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu
d) 5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu
e) 1632 sayılı Askerî Ceza Kanunu

3. Hukukça korunan bir değeri, kasten ya da taksirle ihlal eden, kanunla bir ceza müeyyidesi öngörülmüş fiillere ne ad
verilir?
a) Kusur
b) Hizmet kusuru
c) Suç
d) Kabahat
e) Yaptırım

4. “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.” ifadesi
hangi ilke ile ilişkilendirilebilir?
a) Laiklik ilkesi
b) Eşitlik ilkesi
c) Lehe olan kanunun uygulanması ilkesi
d) Suç ve cezaların geriye yürümezliği ilkesi
e) Kanunun bağlayıcılığı ilkesi

5. Bir suçu gerçekleştiren fail olmak için belirli vasıfların taşınması aranıyor ise bu suça ne ad verilir?
a) Özgü suç
b) Kasıtlı suç
c) Taksirli suç
d) Neticesi sebebiyle ağırlaşmış suç
e) İşlenemez suç
Sağlık Çalışanlarının Cezai sorumluluğu
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 23
6. “Ceza kanunlarını bilmemek mazeret sayılmaz.” hükmü hangi ilke ilişkilendirilebilir?
a) Adalet ilkesi
b) Eşitlik ilkesi
c) Lehe olan kanunun uygulanması ilkesi
d) Suç ve cezaların geriye yürümezliği ilkesi
e) Kanunun bağlayıcılığı ilkesi

7. Suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesine ne ad verilir?


a) Özgülük
b) Kast
c) Taksir
d) Neticesi sebebiyle ağırlaşma
e) Dikkat ve özen yükümü

8. Bir suç işlemek kastıyla hareket eden kişinin, fiilinin kastedilenden daha ağır veya başka bir neticenin oluşumuna
sebep olmasına ne ad verilir?
a) Özgülük
b) Kast
c) Taksir
d) Neticesi sebebiyle ağırlaşma
e) Dikkat ve özen yükümü

9. Haksız bir saldırıyı o anda hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiiller
aşağıdakilerden hangisi ile adlandırılır?
a) Meşru savunma
b) Kast
c) Taksir
d) Neticesi sebebiyle ağırlaşma
e) Zorunluluk hali

10. Rüşvet suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hangi maddesinde düzenlenmiştir?
a) 81
b) 99
c) 124
d) 156
e) 252

Cevap Anahtarı
1.B, 2.B, 3.C, 4.D, 5A, 6.E, 7.B, 8.D, 9.A, 10.E

ÜNİTE 14
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ DİSİPLİN VE ETİK
SORUMLULUĞU
SAĞLIK ÇALIŞANLARININ DİSİPLİN SORUMLULUĞU

Hekimler, diş hekimleri ve eczacılar bu mesleklerini serbest icra edebilmek için bu meslek kuruluşlarına üye olmak
zorundadırlar.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre asli ve sürekli görevleri yerine getirmek için istihdam edilmiş sağlık
personeli bu kanun kapsamındaki disiplin hükümleri ile bağlıdır.
NOT: 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, “Bu Kanun, Genel ve Katma Bütçeli Kurumlar, İl Özel İdareleri, Belediyeler,
İl Özel İdareleri ve Belediyelerin kurdukları birlikler ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlarda, kanunlarla kurulan
fonlarda, kefalet sandıklarında veya Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüklerinde çalışan memurlar hakkında uygulanır.”
Bu nedenle, kamuda işçi olarak istihdam edilenler bu kanun kapsamı dışındadır.

657 SAYILI DEVLET MEMURLARI KANUNU’NA GÖRE DİSİPLİN SORUMLULUĞU


Disiplin hükümleri 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 7. Bölümünde yer almaktadır. Kanun’un Disiplin amiri ve
disiplin cezaları başlığını taşıyan 124. maddesi şu şekildedir: “Disiplin amirleri; kurumların kuruluş ve görev özellikleri
dikkate alınarak Devlet Personel Başkanlığının görüşüne dayanılarak özel yönetmeliklerinde tayin ve tesbit edilecek
amirlerdir.

Ceza hukukunda kıyas yasağı varken, disiplin hukukunda kıyas yasağı bulunmamaktadır. Öğrenim durumları
nedeniyle yükselebilecekleri kadroların son kademelerinde bulunan Devlet memurlarının, kademe ilerlemesinin
durdurulması cezasının verilmesini gerektiren hâllerde, brüt aylıklarının ¼’ü – ½’si kesilir ve tekerrüründe görevlerine
son verilir. Özel kanunların disiplin suçları ve cezalarına ilişkin hükümleri saklıdır. Özel kanunlar gereğince istihdam
edilmiş olanlar, örneğin hakim ve savcılar, üniversite personeli Devlet Memurları Kanunu’ndan farklı özel kanunlarla
istihdam edilirler; bunun sonucu olarak özel kanunlarında hüküm bulunuyor ise özel kanun hükümleri uygulanır. Özel
kanunda hüküm bulunmayan hallerde Devlet Memurları Kanunu uygulanır.

***Disiplin kovuşturmasının yapılmış olması, fiilin genel hükümler kapsamına girmesi hâlinde, sanık hakkında ayrıca
ceza kovuşturması açılmasına engel teşkil etmez. Ceza hukukunda bir suç için yalnızca bir ceza verilebilir. Bu kural
“non bis in idem” olarak adlandırılır. Ancak, disiplin soruşturması teknik anlamda ceza hukuku anlamında bir
yargılama içermez ve iç disipline ilişkindir.

Uyarma Cezası

***“Uyarma: Memura, görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması gerektiğinin yazı ile bildirilmesidir.
Uyarma cezasını gerektiren fiil ve âaller şunlardır:
a) Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve
esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmî belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında
kayıtsızlık göstermek veya düzensiz davranmak,
b) Özürsüz veya izinsiz olarak göreve geç gelmek, erken ayrılmak, görev mahallini terketmek,
c) Kurumca belirlenen tasarruf tedbirlerine riayet etmemek,
d) Usulsüz müracaat veya şikayette bulunmak,
e) Devlet memuru vakarına yakışmayan tutum ve davranışta bulunmak,
f) Görevine veya iş sahiplerine karşı kayıtsızlık göstermek veya ilgisiz kalmak,
g) Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmak, h) Görevin iş birliği içinde yapılması ilkesine aykırı
davranışlarda bulunmak.”

***Kınama Cezası
Uyarma cezasında yalnızca görevinde ve davranışlarında daha dikkatli olması yazı ile bildirilirken kınama cezasında
memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı ile bildirilmesidir.
***Kınama cezasını gerektiren fiil ve hâller şunlardır:
a)Verilen emir ve görevlerin tam ve zamanında yapılmasında, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul ve
esasların yerine getirilmesinde, görevle ilgili resmî belge, araç ve gereçlerin korunması, kullanılması ve bakımında
kusurlu davranmak,
b) Eşlerinin, reşit olmayan veya mahcur olan çocuklarının kazanç getiren sürekli faaliyetlerini belirlenen sürede
kurumuna bildirmemek,
c) Görev sırasında amire hâl ve hareketi ile saygısız davranmak,
d) Hizmet dışında Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak,
e) Devlete ait resmî araç, gereç ve benzeri eşyayı özel işlerinde kullanmak,
f) Devlete ait resmî belge, araç, gereç ve benzeri eşyayı kaybetmek,
g) İş arkadaşlarına, maiyetindeki personele ve iş sahiplerine kötü muamelede bulunmak,
h) İş arkadaşlarına ve iş sahiplerine söz veya hareketle sataşmak, ı) Görev mahallinde genel ahlak ve edep dışı
davranışlarda bulunmak ve bu tür yazı yazmak, işaret, resim ve benzeri şekiller çizmek ve yapmak,
j) Verilen emirlere itiraz etmek, k) Borçlarını kasten ödemeyerek hakkında yasal yollara başvurulmasına neden olmak,
l) Kurumların huzur, sükün ve çalışma düzenini bozmak.
m) Yetkili olmadığı halde basına, haber ajanslarına veya radyo ve televizyon kurumlarına bilgi veya demeç vermek”.

Aylıktan Kesme

***“Aylıktan kesme: Memurun, brüt aylığından 1/30 - 1/8 arasında kesinti yapılmasıdır.
Aylıktan kesme cezasını gerektiren fiil ve hâller şunlardır:
a) Kasıtlı olarak; verilen emir ve görevleri tam ve zamanında yapmamak, görev mahallinde kurumlarca belirlenen usul
ve esasları yerine getirmemek, görevle ilgili resmî belge, araç ve gereçleri korumamak, bakımını yapmamak, hor
kullanmak,
b) Özürsüz olarak bir veya iki gün göreve gelmemek,
c) Devlete ait resmi belge, araç, gereç ve benzerlerini özel menfaat sağlamak için kullanmak,
d) Görevle ilgili konularda yükümlü olduğu kişilere yalan ve yanlış beyanda bulunmak,

e) Görev sırasında amirine sözle saygısızlık etmek,


f) Görev yeri sınırları içerisinde herhangi bir yerin toplantı, tören ve benzeri amaçlarla izinsiz olarak kullanılmasına
yardımcı olmak,
ı) Hizmet içinde Devlet memurunun itibar ve güven duygusunu sarsacak nitelikte davranışlarda bulunmak (g, h ve j
bentleri kaldırılmıştır.)”

***Kademe İlerlemesinin Durdurulması


Kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, memurun bulunduğu kademede ilerlemesinin 1-3 yıl durdurulmasıdır.
Kademe ilerlemesinin durdurulması 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesinin D bendinde
düzenlenmiştir. Düzenleme şu şekildedir:
“Kademe ilerlemesinin durdurulması: Fiilin ağırlık derecesine göre memurun, bulunduğu kademede ilerlemesinin 1 - 3
yıl durdurulmasıdır. Kademe ilerlemesinin durdurulması cezasını gerektiren fiil ve hâller şunlardır:
a) Göreve sarhoş gelmek, görev yerinde alkollü içki içmek,
b) Özürsüz ve kesintisiz 3 - 9 gün göreve gelmemek,
c) Görevi ile ilgili olarak her ne şekilde olursa olsun çıkar sağlamak,
d) Amirine veya maiyetindekilere karşı küçük düşürücü veya aşağılayıcı fiil ve hareketler yapmak,
e) Görev yeri sınırları içinde herhangi bir yeri toplantı, tören ve benzeri amaçlarla izinsiz kullanmak veya
kullandırmak,
f) Gerçeğe aykırı rapor ve belge düzenlemek,
g) (Mülga:17/9/2004-5234/33 md.)
h) Ticaret yapmak veya Devlet memurlarına yasaklanan diğer kazanç getirici faaliyetlerde bulunmak,
ı) Görevin yerine getirilmesinde dil, ırk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep ayrımı yapmak, kişilerin
yarar veya zararını hedef tutan davranışlarda bulunmak,
j) Belirlenen durum ve sürelerde mal bildiriminde bulunmamak,
k) Açıklanması yasaklanan bilgileri açıklamak,
l) Amirine, maiyetindekilere, iş arkadaşları veya iş sahiplerine hakarette bulunmak veya bunları tehdit etmek,
m) Diplomatik statüsünden yararlanmak suretiyle yurt dışında, haklı bir sebep göstermeksizin ödeme kabiliyetinin
üstünde borçlanmak ve borçlarını ödemedeki tutum ve davranışlarıyla Devlet itibarını zedelemek veya zorunlu bir
sebebe dayanmaksızın borcunu ödemeden yurda dönmek,
n) Verilen görev ve emirleri kasten yapmamak, o) Herhangi bir siyasi parti yararına veya zararına fiilen faaliyette
bulunmak”

Devlet Memurluğundan Çıkarma

***Devlet memurluğundan çıkarma: Bir daha Devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarmaktır.
Devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve hâller şunlardır:
a) İdeolojik veya siyasi amaçlarla kurumların huzur, sükün ve çalışma düzenini bozmak, boykot, işgal, kamu
hizmetlerinin yürütülmesini engelleme, işi yavaşlatma ve grev gibi eylemlere katılmak veya bu amaçlarla toplu olarak
göreve gelmemek, bunları tahrik ve teşvik etmek veya yardımda bulunmak,
b) Yasaklanmış her türlü yayını veya siyasi veya ideolojik amaçlı bildiri, afiş, pankart, bant ve benzerlerini basmak,
çoğaltmak, dağıtmak veya bunları kurumların herhangi bir yerine asmak veya teşhir etmek,
c) Siyasi partiye girmek,
d) Özürsüz olarak (...) bir yılda toplam 20 gün göreve gelmemek,
e) Savaş, olağanüstü hâl veya genel afetlere ilişkin konularda amirlerin verdiği görev veya emirleri yapmamak,
f) Amirlerine, maiyetindekilere ve iş sahiplerine fiili tecavüzde bulunmak,
g) Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak,
h) Yetki almadan gizli bilgileri açıklamak, ı) Siyasi ve ideolojik eylemlerden arananları görev mahallinde gizlemek,
j) Yurt dışında Devletin itibarını düşürecek veya görev haysiyetini zedeleyecek tutum ve davranışlarda bulunmak,
k) 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkındaki Kanuna aykırı fiilleri işlemek.”

YÖNETMELİKLERDE YER ALAN DİSİPLİN SORUMLULUĞU

NOT: Uygulanma olanağı kalmayan Yükseköğretim Kurumları Yönetici, Öğretim Elemanı ve Memurları Disiplin
Yönetmeliği’nde uyarma, kınama, yönetim görevinden ayırma, aylıktan kesme, görevinden çekilmiş sayma, üniversite
öğretim mesleğinden veya kamu görevinden çıkarma cezaları yer almaktadır.

Disiplin Amirlerine İlişkin Yönetmelikler


Kamu görevlileri bir piramit gibi yukarıdan aşağıya doğru sıralanmış, ast-üst ilişkisi içindedirler. Bu ilişki biçimi
hiyerarşi olarak ifade edilir.

Sağlık Bakanlığı Disiplin Amirleri Yönetmeliği, Sağlık Bakanlığı merkez ve taşra teşkilatında 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’na göre çalışan Devlet memurları hakkında uygulanır. Yönetmeliğin ekinde yer alan tabloda sıralı disiplin
amirleri gösterilmiştir. Örneğin; merkez teşkilatında müsteşarın disiplin amiri bakan, il sağlık müdürünün disiplin
amiri vali ve üst disiplin amiri müsteşar, ilçe sağlık müdürlüğünde şube müdürü ve ilçe sağlık müdürü dışında çalışan
sağlık personelinin disiplin amiri şube müdür ve üst disiplin amiri ilçe sağlık müdürüdür.
Sağlık personeli geçici olarak asli görev yeri dışında çalışmakta ise disiplin amirleri geçici olarak çalıştığı yerdeki
disiplin amirleridir.

Sözleşmeli Sağlık Personeli Disiplin ile Disiplin Kurulları Hakkında Yönetmelik

Sözleşmeli sağlık personeline emsallerine uygulanan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125. maddesine
verilecek cezalar farklı biçimde uygulama alanı bulabilir. Yönetmeliğe göre, Aylıktan kesme cezası, sözleşmeli sağlık
personelinin brüt ücretinin 1/30-1/8 arasında kesinti yapılması; kademe ilerlemesinin durdurulması cezası, sözleşmeli
personelin ücretinin belirlenmesinde esas alınan kıdem süresinde fiilin ağırlık derecesine göre 1-3 yıl arasında indirim
yapılması; Devlet memurluğundan çıkarma cezası ise sözleşmenin feshedilmesi suretiyle yerine getirilir.

Yönetmeliğin diğer hususlar başlığı altındaki 7. maddesinde ise usule ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Madde şu
şekildedir: “657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 125’inci maddesinde sayılan fiiller hariç olmak üzere hizmet
sözleşmesi ile ekinde yer alan görev tanımları ve etik kurallarda belirtilen koşullara uyulmadığının sıralı disiplin
amirleri tarafından öğrenilmesi üzerine, ilgili amir 10 gün içerisinde soruşturma açar veya doğrudan savunma ister.
Savunma isteminde sözleşmeli personele uymadığı koşul açıklıkla belirtilir ve savunmasını yapmak için 7 günden az
olmamak üzere süre verilir.
Savunmanın uygun görülmemesi hâlinde 10 gün içerisinde ilgili sözleşmeli personel yazılı olarak ve gerekçesi ile ikaz
edilir.
Hizmet sözleşmesinin geçerli olduğu yıl içerisinde aynı konuda ihlalin tekerrürünün sıralı disiplin amirleri tarafından
öğrenilmesi hâlinde sözleşmelipersonelle ilgili tespit Valiliğe bildirilir. Valilik gerek görmesi hâlinde, yukarıdaki usule
göre, sözleşmeli personel hakkında soruşturma açar veya savunma ister.
Soruşturma sonucunda Vali, hizmet sözleşmesinde ve eklerinde belirtilen koşullara uymama hâlinin tekerrür ettiğine
karar vermesi hâlinde, soruşturma evrakı ile birlikte ilgili sözleşmeli personelin hizmet sözleşmesinin feshini Bakanlık
Yüksek Disiplin Kurulundan talep eder.

Yüksek Disiplin Kurulu, sözleşmenin feshini gerektiren fiil ve hâllerin işlendiği tarihten itibaren iki yıl içinde kararını
vermediği takdirde, sözleşmeyi fesih yetkisi zaman aşımına uğrar.”

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ MESLEKİ SORUMLULUĞU


Sağlık mesleklerini serbest olarak yürütenlerin zorunlu üye olduğu ve aidat ödediği meslek odaları ya da birlikleri bazı
disiplin yaptırımları uygulayabilirler.
Hekimlerin Mesleki Disiplin Sorumluluğu

Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği, serbest olarak çalışan hekimlerin temel disiplin düzenlemesidir.
Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği’nde yer alan disiplin cezaları, uyarma, para cezası, geçici olarak meslekten
alıkoyma cezası ve oda bölgesinde çalışmanın yasaklanmasıdır.

Uyarma Cezası: Uyarma (yazılı ihtar) cezası, hekime ve bu Yönetmelik kapsamındaki kişilere mesleğini uygularken
ve/veya meslektaşları ile olan ilişkilerinde daha özenli tutum ve davranışlar içinde olması gerektiğinin yazı ile
bildirilmesidir. Uyarma cezası verilmesini gerektiren haller aşağıda gösterilmiştir:
a) Tabip odası veya Birlik organlarına seçilmiş olup da yasa ve yönetmeliklerin kendisine yüklediği görevleri
yapmamak,
b) Tabip odasına kayıtlı olup da mesleki faaliyetinde ortaya çıkan değişiklikleri, değişiklik tarihinden itibaren 15 gün
içinde bildirmemek,
c) Meslektaşlarına ve diğer sağlık meslek mensuplarına karşı küçük düşürücü davranışlarda bulunmak veya
kötülemek,
d) Hasta üzerindeki mesleki etkisini tıbbi amaçlar dışında kullanmak,
e) Hasta haklarına saygı göstermemek,
f) Hasta kayıtlarını usulüne uygun olarak tutmamak,
g) Hekimlik mesleğine ilişkin hukuksal düzenlemelere aykırı olmakla birlikte aşağıda belirtilen diğer disiplin suçları
arasında sayılmış hâller dışında kalan, nitelik ve ağırlık itibariyle diğer disiplin suçları arasına dâhil edilemeyen bir
eylemde bulunmak.
Para Cezası: Para cezası, 6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 39’uncu maddesinin (b) bendinde belirtilen
sınırlar dâhilindeki paranın odaya ödenmesine dair verilecek cezadır. Para cezasını gerektiren hâller şunlardır:
a) Resmî görevi dışında hekimlik faaliyetini yürüttüğü yerin bağlı bulunduğu odaya 30 gün içinde kayıt olmamak,
b) Tanıtım kurallarına aykırı davranmak,
c) Her türlü iletişim mecrasında reklam amacına yönelik yazılar yazmak, yazdırmak veya açıklamada bulunmak yahut
ortağı olduğu kuruluş veya şirket aracılığıyla bu anlamda reklam yapılmasını sağlamak,
d) Bireysel olarak veya yöneticisi oldukları dernekler ya da çalıştıkları kurumlar aracılığıyla ticari ürün veya hizmetin
tanıtımında yer almak veya reklamına aracılık etmek,
e) El ilanları, tabelalar, basın ve benzeri yollarla meslektaşlararası haksız, tıp dışı rekabete yol açacak duyurular
yapmak,
f) Meslek uygulaması sırasında veya tabip odası ile ilişkilerinde herhangi bir şekilde haksız kazanç teminine yönelik
davranışlarda bulunmak,
g) Tıpta Uzmanlık Tüzüğüne göre alınmış bir uzmanlık belgesi olmadan herhangi bir biçimde uzmanmış gibi tanıtım
yapmak,
h) Bilimsel araştırmalar ve eğitime yönelik şeffaf kurumsal ilişkiler dışında, endüstri kuruluşları ile çıkar ilişkileri
kurmak, Türk Tabipleri Birliği Hekim ve İlaç Tanıtım İlkeleri’ne aykırı davranmak,
i) Meslektaşlara maddi çıkar karşılığı muayene ve tedavi için hasta göndermek, kendisine hasta sağlaması için aracı
kullanmak veya herhangi bir kişiye bu nedenle çıkar sağlamak, hastaları zorunlu durumlar dışında kendisine, yakınına
veya ortağına ait özel sağlık kuruluşlarına yönlendirici tavır ve davranışlarda bulunmak,
j) Türk Tabipleri Birliği veya odalarca saptanmış tabela ile ilgili kurallara uymamak,
k) Türk Tabipleri Birliği veya odalarca saptanmış asgari ücret tarifeleri altında ücret almak,
l) Türk Tabipleri Birliği Kanununun 5’inci maddesine uygun izin almadan çalışmak,
m) Aidatını ve oda veya Birlik Genel Kurulu tarafından belirlenen ödentileri haklı gerekçe olmaksızın süresinde
ödememek,
n) Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 10’uncu maddesinde belirtilen görevi ilgili yılsonuna kadar yerine getirmemek,
o) Oda veya Birlik organlarına seçilmiş üyelerin görev yapmasını engelleyici davranışta bulunmak,
p) Hasta sevkleri, rapor, reçete vb. belgelerde usulsüz uygulamalar yapmak, sevk belgelerine el koymak,
r) Acil durumlar dışında özel bilgi ve beceri gerektiren girişimlerde bulunarak hastaya zarar vermek,
s) Hastanın aydınlatılmış onamını usulüne uygun almaksızın tıbbi girişimde bulunmak,
t) Sonuçta hastanın ölümüne, sakatlığına sebep olmayıp da sağlığının kısa süreli geçici bozulmasına yol açan tıbbi hata
ve ihmalde bulunmak,
u) Adli vakaların muayenesinde ve rapor tanziminde gerekli özeni göstermemek,
v) Sorumlusu olduğu sağlık kuruluşunda hekimleri ve diğer personelini sağlık alanı ile ilgili görev ve yetki alanı dışında
çalıştırmaktır.
Geçici Olarak Meslekten Alıkoyma Cezası: Geçici olarak meslekten alıkoyma cezası, meslek uygulamasından 15
günden 6 aya kadar süreyle alıkonulmadır. Meslekten geçici olarak alıkoyma cezası alanlar, bu süre dolmadan
Türkiye'nin hiçbir yerinde özel sağlık kuruluşu açamaz ve resmî veya özel herhangi bir yerde mesleğini uygulayamaz.
Geçici olarak meslekten alıkoyma cezasını gerektiren hâller şunlardır:

a) Meslektaşlara, diğer sağlık meslek mensuplarına veya hastalara fiili saldırıda bulunmak,
b) Meslektaşlara, diğer sağlık meslek mensuplarına veya hastalara cinsel tacizde bulunmak,
c) Mesleğin uygulanması sırasında ve meslek sebebiyle öğrenilen hastalara ait sırları yasal zorunluluk dışında
açıklamak,
d) Birden fazla yerde muayenehane açmak veya çalıştırmak,
e) Tıpta Uzmanlık Tüzüğü’ne göre alınmış bir uzmanlık belgesi olmadan herhangi bir biçimde uzmanmış gibi
davranmak veya tanıtım yapmak suretiyle meslek uygulamasında bulunmak,
f) Kamu kurum ve kuruluşlarının dolandırılmasına yönelik eylemlerde bulunmak, bu amaca yönelik olarak sahte belge
veya reçete düzenlemek, reçete ve belgeler üzerinde tahrifat yapmak,
g) Gerçeğe uymayan rapor ve/veya belge vermek,
h) Hasta kayıtlarında tahrifat yapmak,
i) Bilimsel araştırma verilerini değerlendirirken ve yayına hazırlarken bilimsel gerçekleri yansıtmamak; çalışmaya fiilen
katılmamış kişilerin adlarına yayında yer vermek, kaynak göstermeden veya izin almadan başkalarına ait verileri,
olguları veya yazılı eserleri kullanmak ve benzeri suretle bilimsel yayınlarda yayın etiğine aykırı davranmak,
j) Muayene ve tedavi sırasında hastaların cinsiyet, ırk, milliyet, etnik köken, din ve mezhep, ahlaki ve siyasi düşünce,
kişilik, ekonomik ve sosyal durumuna göre ayrıcalıklı uygulama yapmak,
k) Kendisine başvuran veya çalıştığı kuruma gelen acil hastaların gerekli tıbbi tedavi veya girişimlerini başlatmamak,
yapmamak ya da ilgili kuruluşlara sevkini geciktirmek veya yapmamak,
l) Hastalıkların tanı ve tedavisinde bilimselliği henüz kanıtlanmamış ya da bilim dışı yöntemleri uygulamak veya
önermek,
m) Usulüne uygun olarak ruhsatlandırılmamış maddeleri ilaç olarak önermek,
n) İlgili hukuksal düzenlemelere aykırı olarak canlılar üzerinde deneyler yapmak, yapılmasına destek olmak,
o) İlgili hukuksal düzenlemelerdeki sınırlar haricinde gebeliği küretaj veya herhangi bir yöntem ile sonlandırmak veya
usule aykırı organ nakline katılmak,
p) Meslekte bilgi ve beceri yetersizliği, özen eksikliği, dikkatsizlik ve benzeri kusurlardan dolayı eksik ya da yanlış tanı
ve tedavide bulunarak hastaya kalıcı zarar vermek,
r) Savcılıklar ve mahkemeler dışında kalan kişi ve kurumlardan gelen cinsel ilişki muayene istemlerini yerine getirmek;
savcılık ya da mahkeme istemi olsa dahi ilgilinin, veli ya da vasisinin aydınlatılmış onamı olmaksızın cinsel ilişki
muayenesi yapmak,
s) Mesleksel bilgi ve becerilerini insan onuruna ters düşecek amaçlarla kullanmak, işkence yapmak, işkenceye
katılmak veya işkence olarak nitelendirilebilecek işlem ve davranışlarda bulunmak, işkence bulgularının tespitinde
gerçeğe aykırı rapor düzenlemek,
t) Belirlenmiş tıbbi etik değerler ile Türk Tabipleri Birliği ve/veya Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından benimsenen
uluslararası belgeler ve kurallar dışında davranışta bulunmaktır.
Oda Bölgesinde Çalışmanın Yasaklanması: Oda bölgesinde çalışmanın yasaklanması, bir oda bölgesinde üç defa
meslek uygulamasından alıkoyma cezası alanların, meslek uygulamasından oda bölgesinde sürekli olarak
alıkonulmasıdır.

Diş Hekimlerinin Mesleki Disiplin Sorumluluğu

Türk Diş Hekimleri Birliği ve Diş Hekimleri Odalarının Disiplin Yönetmeliği ile düzenlenmiştir.

Eczacıların Mesleki Disiplin Sorumlulukları


6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanunu’na göre; “Türkiye sınırları içinde meslek ve sanatlarını yürütmeye yetkili olup
da özel kanunlarında üye olamayacakları belirtilenler hariç, sanatlarıyla uğraşan ve meslekleriyle ilgili hizmetlerde
çalışan eczacıların katılmasıyla eczacıların müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, mesleki faaliyetlerini kolaylaştırmak,
eczacılığın genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, eczacıların birbirleri ile ve halk ile olan ilişkilerinde
dürüstlüğü ve güveni hakim kılmak üzere, meslek disiplini ve ahlakını korumak maksadıyla tüzelkişiliğe sahip kamu
kurumu niteliğinde Türk Eczacıları Birliği kurulmuştur. Mesleğini serbest olarak icra eden veya özel kuruluşlarda
eczacılıkla ilgili hizmetlerde çalışacak eczacılar işe başlamadan önce bulundukları ilin eczacı odasına kaydolmaya ve
üyelik ödevlerini yerine getirmeye mecburdurlar. Eczacı odalarına kayıtlı eczacılar diğer kanunlarla kurulmuş meslek
odalarına kaydolmaya zorunlu değildir.”
Eczacılar, mesleki yükümlülüklerine aykırı davranışları nedeniyle haysiyet divanı tarafından çeşitli cezalara
çarptırılırlar. Bu cezalar; yazılı ihtar, oda yıllık aidatının dört katından onbeş katına kadar para cezası, üç günden 180
güne kadar sanat icrasından men olarak belirlenmiştir.

SAĞLIK ÇALIŞANLARININ ETİK SORUMLULUĞU

Sağlık Çalışanlarının Temel Etik İlkeleri


Sağlık çalışanlarının uyması gereken temel etik ilkeler; dürüstlük, yaşama saygı, zarar vermeme, adalet, özerklik ve
yasallıktır.

Hekimlik Meslek Etiği Kuralları


Hekimler mesleklerini yürütürken yansız olmalıdırlar ve mesleğini uygularken vicdani ve mesleki kanaatlerine göre
hareket etmek zorundadırlar. Hekimler, sır saklama yükümlüğü altındadırlar. Hekimler, uzmanlığı olmasa da acil
durumlarda acil yardım ile yükümlüdür. Hekimler faaliyetlerini yürütürken ticari amaç güdemezler ve reklam
yapamazlar. Hekim, yalnız meşru yöntemleri kullanabilir. Yasak yöntemleri kullanamaz. Hekim, hekimliğin kötü
uygulanmasından sorumludur. Hekim hastalara aracılık edemez ve hasta sağlamak için aracıdan yararlanamaz.
Hekim, endüstri ilişkilerinde çıkar sağlayamaz. Hekim, hasta haklarına saygılı bir biçimde mesleğini yürütür. Hekim,
hastanın hekim seçme özgürlüğüne saygı duyar. Hekim, acil vakalar dışında hastasını bizzat muayene etmeden tedavi
yapamaz. Hekim, hasta üzerindeki etkisini başka amaçlar için kullanamaz. Hekim, bilgisi ve becerisinin tedaviye yeterli
olmayacağın durumlarda tedaviyi yarım bırakabilir ya da üstlenmekten kaçınabilir. Hekim hastasının sağlık durumu ve
uygulanacak tedavi için aydınlatılmış onama dayalı olarak işlem yapar. Hekim sağlık durumu hakkında bilgilendirilmek
istemeyen hastalara ya da aile ile istişare sonucu hastanın bilgilendirilmeme hakkına saygı gösterir. Hekim, terminal
hastaların çektiği acıyı olabildiğince azaltmaya çalışır. Hekimin, hastasına gereksiz harcama yaptırması yasaktır.
Hekim, hastayla ilgili bilgilerin hastaya verilmesini sağlar ve hastanın kimlik bilgilerini saklı tutmadan kullanamaz.
Hekim, gerekli hallerde bizzat ilgilendiği hasta hakkında rapor düzenler. Hekim, ölüm cezasına etkin olarak katılamaz,
infaza yardımcı olamaz. Hekim, araştırma verilerini değerlendirirken yayın etiğine uygun davranmalıdır.

Diş Hekimlerinin Meslek Etiği Kuralları


09-10-11 Kasım 2012 tarihli Türk Diş Hekimleri Birliği 14. Olağan Genel Kurulunda “Diş Hekimliği Meslek Etiği
Kuralları” kabul edilmiştir. Bu kurallara göre diş hekimleri; nitelikli hizmet verecek, ayrımcılıktan kaçınacak, özel
yaşama saygı gösterecek, kayıtları, bilgi ve belgeleri özenli ve doğru kaydedecek, acil durumlarda müdahaleden
kaçınmayacak, hastanın diş hekimi seçme hürriyetine engel olmayacak, hastanın tedavinin herhangi bir aşamasında
ikinci mesleki görüş alma hakkına saygı gösterecek, tedaviye ilişkin başarı garantisi vermeyecek, hizmet bedelini
düşük tutarak tedavinin standardını düşürmeyecek, doğru tanı ve tedavi sağlamak için gerekli önlemleri alacak,
hastaya müdahale edecek başka hekim varsa mesleki ilkeler çerçevesinde önceden bilgilendirmek şartıyla, tedavinin
üstlenmesinden ve tamamlanmasından kaçınabilecektir.

Hemşirelerin Meslek Etiği Kuralları


Türk Hemşireler Birliğinin kabul ettiği etik ilkeler, Hemşirelik Kanunu’na göre hemşirelik yapma hakkı bulunan ve bu
mesleği uygulayan bütün hemşireleri ilgilendirmektedir.
Zarar vermeme – yararlılık ilkesi: Hemşire, insan hayatının korunması gereken en yüce değer olduğunun ve bu
değerden hiçbir koşulda vazgeçilemeyeceğinin bilinciyle çalışır.
Özerklik – bireye saygı ilkesi: Hemşire, bireyin bakımı, tıbbi uygulamaları ve tedaviyi reddetme hakkına saygı gösterir.
Adalet ve eşitlik ilkesi: Hemşire, tüm insanların eşit haklara sahip olduğu bilinci ile bireyler arasında ırk, dil, din, yaş,
cinsiyet, inanç, sosyal ve ekonomik durum ve siyasi görüş ayrımı gözetmeksizin hizmet verir.
Mahremiyet ve sır saklama ilkesi: Hemşire, hizmet verdiği bireyin fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan mahremiyetinin
korunmasını sağlar.
Hemşirenin etik sorumlulukları
Hemşire hizmet verdiği birey, aile ve topluma, mesleğine, meslek örgütüne ve sağlık ekibine karşı sorumlu olduğunun
bilincindedir.
Hizmet verilen birey, aile ve topluma karşı sorumluluklar: Hemşirenin temel sorumluluğu, hemşirelik bakım
gereksinimi olan birey, aile ve topluma yöneliktir. Hemşire birey, aile ve toplumun sağlığının sürdürülmesi ve
geliştirilmesi konularında sorumluluk üstlenir. Vereceği zararların önlenmesine özen gösterir. Hemşire doğal çevrenin
kirlenme, yıkım ve tahribattan korunmasına yönelik sorumluluk üstlenir.
Mesleki Sorumluluklar: Hemşire mesleki uygulamalarının sorumluluğunu üstlenir. Hemşire, mesleki uygulama
standartlarının geliştirilmesine katkıda bulunur ve bu standartlara göre hizmet verir. Hemşire araştırmalara ve kanıta
dayalı mesleki bilgi birikiminin geliştirilmesinde sorumluluk üstlenir. Hemşire, nitelikli bakım sağlamak için mesleki
yeterliliğini sürdürmek ve yükseltmekle sorumludur. Hemşire, mesleğin saygınlığını koruyan ve geliştiren
davranışlarını her zaman sürdürür.

DEĞERLENDİRME SORULARI
Değerlendirme sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde
etkileşimli olarak cevaplayabilirsiniz.
1. Sağlık hizmeti nasıl bir hizmettir?
a) Kamu hizmeti
b) Özel hizmet
c) Zorunlu hizmet
d) Gönüllü hizmet
e) Vatan hizmeti

2. Devlet memuru olan sağlık personelinin disiplin sorumluluğu hangi kanun kapsamındadır?
a) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
b) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
c) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
d) 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
e) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu

3. Kamuda çalışan sözleşmeli sağlık personelinin disiplin sorumluluğu hangi kanun kapsamındadır?
a) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
b) 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu
c) 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
d) 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
e) 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu

4. Kamu görevlisi niteliğindeki sağlık çalışanına görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazı
ile bildirilmesi şekilde uygulanan disiplin cezası aşağıdakilerden hangisinde verilmiştir?
a) Uyarma cezası
b) Kınama cezası
c) Aylıktan Kesme cezası
d) Kademe ilerlemesinin durdurulması cezası
e) Devlet memurluğundan çıkarma cezası

5. Sözleşmeli sağlık personelinin sözleşmesinin feshedilmesi bir disiplin cezası olarak uygulandı ise
emsal olarak aynı işi yapan devlet memuruna verilecek hangi cezanın karşılığı olarak bu ceza
verilmiştir?
a) Uyarma cezası
b) Kınama cezası
c) Aylıktan kesme cezası
d) Kademe ilerlemesinin durdurulması cezası
e) Devlet memurluğundan çıkarma cezası
6. Aşağıdakilerden hangisi Türk Tabipleri Birliği Disiplin Yönetmeliği ile düzenlenmiş olan disiplin
cezalarından biri değildir?
a) Uyarma cezası
b) Kınama cezası
c) Para cezası
d) Geçici olarak meslekten alıkoyma cezası
e) Oda bölgesinde çalışmanın yasaklanması

7. Özürsüz ve izinsiz olarak göreve geç gelen, erken ayrılan ve görev mahallini terke den sağlık
personeline aşağıdaki cezalardan hangisi verilir?
a) Uyarma
b) Kınama
c) Aylıktan kesme
d) Kamu görevinden ayırma
e) Kademe ilerlemesini durdurma

8. Memura, görevinde ve davranışlarında kusurlu olduğunun yazıyla bildirilmesi hangi disiplin


cezasıdır?
a) Uyarma
b) Kınama
c) Aylıktan kesme
d) Kamu görevinden ayırma
e) Kademe ilerlemesini durdurma

9. Görev sırasında amire hal ve hareketi ile saygısız davranan memura hangi disiplin cezası verilir?
a) Uyarma
b) Kınama
c) Aylıktan kesme
d) Kamu görevinden ayırma
e) Kademe ilerlemesini durdurma

10. Aylıktan kesme cezası brüt aylıktan hangi oranlar arasında kesinti yapılmasıdır?
a) 1/10-1/3
b) 1/30-1/16
c) 1/30-1/10
d) 1/8-1/2
e) 1/30-1/8

Cevap Anahtarı
1.A, 2.B, 3.B, 4.B, 5E, 6.B, 7.A, 8.B, 9.B, 10.E

You might also like