You are on page 1of 9

POLS 302AFTER MIDTERM

İSRAİL TÜRKİYE İLİŞKİLERİ


* ABD olmazsa TR, İsrail ilişkileri de olmazdı.
- Kasım 1947, 181’nolu karar BMGK’ne geldiğinde TR buna karşı çıktı ve bölgede tek
devletli çözüme destek verdi.
- Aralık 1948, Fr, Tr, ABD Filistin uzlaştırma komisyonunda bulundu ve daha sonra TR,
İsrail’i Mart 1949 da tanıdı.  Bunun sebebi, 1949 itibarı ile ABD ile daha sıkı bir
müttefiklik ilişkisi içine girmiş olmasındandır.
* TR, İsrail müttefik mi ?, TR, İsrail düşman mı ?, yoksa dost mu ?  Hiçbiri, sadece
bağlantılı diyebiliriz.
- Bu bağ ABD den kaynaklanıyor. Çünkü her iki ülkede ABD ile müttefik.
- İsrail, özellikle Ortadoğu’daki yalnızlığını kırması açısından, 1949’dan beri Türkiye’yle
ilişkilere “stratejik bir önem” veriyor. 1950’li yıllarda “gizli diplomasi”yle gelişen ve
1958’de Çevresel Pakt’la “askeri, istihbari ve savunma” alanlarında kesintisiz olan ikili
ilişkiler, 1960-1980 sürecinde önemli iniş çıkışlara sahne oldu.
- Türkiye, 1964’te Johnson Mektubu’nun ardından, ABD’yle ilişkilerinin gerginleşmesiyle
paralel olarak, bölgedeki Sovyet yanlısı Arap ülkelerini yeniden keşfederken, İsrail’le
ilişkilerinde gerilmeye başladı. Zira, Türkiye-İsrail ilişkilerinde “üçgeni tamamlayan” ülke
ABD idi.
- ABD’yle ilişkilerde Türkiye’nin mesafeli tutum alması, 1967 ve 1973 Arap-İsrail
savaşlarında, Türkiye’nin doğrudan Arap ülkelerinden yana tavır almasıyla somutlaştı. 1974
Kıbrıs Barış Harekatı’nın ardından, ABD açısından bölgedeki müttefiki ve NATO üyesi
Türkiye’nin “merkezkaç” hareketlerine gösterilen tahammül neredeyse sıfırlanmıştı. Bu
arada, “haşhaş ekimi yasağı”nın kaldırılması krizini de bu listeye eklemek gerekiyor.
- Türkiye’yi Ortadoğu’da İsrail’le ilgili tutumunda rahatlatan gelişme, 1978’deki Camp David
anlaşması oldu. Zira, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olup ta, İsrail’i tanıyan ilk ve tek
ülkeydi. Mısır’ın İsrail’i tanımasıyla bu baskı kalktı.
- Sovyet yanlısı Nasır rejimi 1956 Süveyş krizinde, askeri olarak yenilmesine karşın,
Süveyş’teki oldu bittisini, dönemin iki süper gücü ABD ve SSCB’nin desteğiyle resmileştiren
Nasır, bir nevi siyasal dokunulmazlık kazanmıştı. Bu tavrını 1967 savaşında bir adım ileri
atmaya kalkışınca, ummadığı bir yenilgiyle karşılaşmakla kalmadı, Gazze bölgesini İsrail’e
kaptırdı, Ürdün Batı Şeria’yı, Suriye ise Golan Tepeleri’ni İsrail’in lehine kaybetti. “Nasırsız
Mısır”, bu sefer Enver Sedat’ın liderliğinde Yom Kippur Savaşı’ında yenilirken, Sina
yarımadasını kaybetti. Camp David, Mısır açısından kaybedilen Sina’yı “savaşsız geri almak”
olarak değer kazanırken, İsrail açısından çok daha fazla anlam taşıyordu. Zira Türkiye’den
sonra Mısır da İsrail’i tanımış, “tecrit”in kırılması açısından bir umut doğmuştu. Nitekim
Mısır’dan sonra Ürdün de bu tabloya eklendi.
Türkiye’nin Soğuk Savaşı’nın bitmesi öncesinde İsrail’e en sert tavrı iki gelişmeyle ortaya
çıktı;
 Birincisi İsrail’in “tek taraflı” olarak Kudüs’ü başkent ilan etmesi, diğeri de  “Birinci
Lübnan Savaşı”nda, İsrail’in özellikle sivil kayıplarına yol açan, mülteci kamplarındaki
operasyonları idi.
- Soğuk Savaş sonrası, Türkiye hem Filistin’in, hem de İsrail’in temsilcilik düzeyini
büyükelçilik düzeyine çıkardı. Aradaki tüm sorunlara rağmen, Türkiye Soğuk Savaş sırasında
da, İsrail-Filistin dengesini gözetmişti. 1996 ve 1997 antlaşmalarıyla, Türkiye-İsrail ilişkileri,
askeri, ekonomik alanlarda kurumsallaştı. Bölge ülkelerinden gizlenen ikili ilişkiler, daha net
bir zeminde ifade edildi. Bunun en somut sonuçlarından birisi, Suriye’nin, PKK terör örgütü
başı Öcalan’ın Suriye’den gönderilmesi baskısına direnememesiydi.
- İsrail açısından 1993 Oslo süreci, FKÖ ile birbirlerini tanımaları, Filistin Otoritesi’nin önce
özerk olarak kurulması ve bağımsızlık perspektifini resmen içermesiyle, “tecridi” kalıcı olarak
tasfiye umudu doğurdu.
- Ne var ki, 2000’de Şaron’un El Aksa ziyareti, II. İntifada, terörün İsrail’in kent
merkezlerinde etkin olması ve Hamas gerçeği, tüm umutları alt üst etti.
- Arafat’ın ardından, Hamas’ın 2006 seçimlerinde zafer kazanması, II. Lübnan Savaşı’nda
Hamas’ın Hizbullah’a destek için İsrail’i Gazze’den roketlerle vurulması, İsrail’in “güvenlik
krizi”ne yapısal bir boyut kattı. Filistin Otoritesi’nde tutuklanan milletvekillerinden sonra,
iktidarı kaybeden Hamas’ın, - 2007 Haziran’ında Gazze’de “tek taraflı” darbe yapması ve
Filistin Otoritesi’nden fiilen ayrılması, tartışılan bir durum doğurdu.
- Gazze, 1993 Oslo sürecinin dışına çıkan, İsrail’i tanımayan ve yok etmeyi planlayan
Hamas’ın siyasal antitesi konumuna geldi.
- Bu gerginlik, Aralık 2008’de Hamas’ın 6 aylık ateşkesi tek taraflı olarak bozması ve
roketlerle saldırılara başlamasının ardından, İsrail’in Gazze’ye yönelik Aralık 2008-Ocak
2009’da gerçekleştirdiği “Dökme Kurşun Operasyonu”yla yeni bir boyut kazandı.
- Gazze krizi, Türk başbakanı Erdoğan’ın Davos’ta İsrail cumhurbaşkanı Peres’le girdiği
polemik ve meydan okumasıyla, Türkiye-İsrail ikili ilişkilerdeki zayıflamanın da simgesi
oldu. Tatbikat krizi, alçak koltuk krizi derken, Mavi Marmara konusu, Türk-İsrail ilişkilerini
derinden sarstı.
- Yeni Mısır’da, Mübarek sonrası dönemin “halkla yakınlaşma” adı altında İsrail’le arasına
mesafe koyması, İhvan’ın etkisinin artması, ilk etkisini, Gazze’ye yönelik “kara ablukası”nın
kaldırılmasıyla gösterdi. Böylece İsrail’in 2007’den beri Gazze’ye “denizden uyguladığı”
abluka anlamını yitirdi.

AVRUPA BİRLİĞİ
- Temelde Fransa ve Almanya sınırına yayılan ağır sanayi bölgelerinin birleştirmesi fikri Jean
Monnet’e ait olsa da, bu planı AKÇB olarak Robert Schuman tarafından 1950 de
uygulamaya konmuştur.
- AB nin temelleri 1951 yılında Almanya, Fransa, İtalya, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg
tarafından imzalanan Paris Antlaşmasına dayanmaktadır.
- 1957 Roma Ant.  Avrupa Topluluklarını kurdu (AET, EURATOM) ve hukuki zeminini
oluşturdu.
- Türkiye 12 Eylül 1963 Ankara Ant. (bu antlaşma 1 Ocak 1964 de yürürlüğe girdi) ile AB
arasındaki ilişkileri tanzim edilir. Bu Antlaşma Türkiye’nin hazırlık, geçiş ve nihai dönemleri
içeren 3 aşamalı bir süreci kapsamaktaydı.
--- Hazırlık dönemi  Bu dönem 5 yıllık bir süreyi kapsamaktadır. (Tr geçiş sürecinde
yükümlülüklerini yerine getirmek için AB nin de ekonomik yardımıyla ekonomisini
iyileştirecek).
--- Geçiş dönemi  12 yıl olarak öngörüldü. (Tr. ekonomik politikalarını AB ekonomik
politikalarına yaklaştıracak).
--- Son dönem  Gümrük Birliği’ni ifade etmekteydi ve bu dönem için süre saptanmamıştı.
- 1968 yılında Hazırlık döneminin bitmesi gerekiyordu.
- 23 Kasım 1970’de Katma Protokol imzalandı. 1 Ocak 1973’de yürürlüğe girdi. Katma
Protokol: Katma Protokol 22 yıllık bir süre zarfında gümrük birliği hedefine ulaşılmasını
teminen alınacak teknik önlemlerin zaman çizelgesini belirtmektedir. Bu protokol
kapsamında, taraflar arasında
 sanayi ürünleri,
 tarım ürünleri ve
 kişilerin serbest dolaşımının sağlanması ve Gümrük Birliği'nin tamamlanması öngörüldü.
- 1980’deki askeri müdahale sonrası, 22 Ocak 1982’de AB, Türkiye ile ilişkilerini dondurma
kararı aldı. Eylül Darbesi, ilişkilerin 1986’ya kadar soğumasına neden oldu.
- 1986 da serbest dolaşıma geçilecekti, bu olmadı. Fakat bu gümrük birliğine girmek için bir
tavizdi, bu değerlendirilmedi ve serbest dolaşımsız 1996 da gümrük birliğine geçtik.
- Tr. nin AB mücadelesini günün dünyadaki siyasi ve ekonomik konjonktürü göz önüne
alınmadan yorumlanamaz.
- 14 Nisan 1987’de (Özal dönemi) Türkiye, tam üye olmak üzere müracaat etti.
- 9-10 Aralık 1991 tarihinde imzalanarak 1 Ocak 1993'de yürürlüğe giren Maastricht
Anlaşması’nda Ekonomik ve Parasal Birliğin (EPB) aşamaları, bu süreçte izlenecek
ekonomik ve parasal politikalar ile bunların gerektirdiği kurumsal değişiklikler ayrıntılı olarak
düzenlendi.
KOPENHAG KRİTERLERİ
22 Haziran 1993 tarihinde yapılan Kopenhag Zirvesi’nde, Avrupa Konseyi, Avrupa
Birliği’nin genişlemesinin Merkezi Doğu Avrupa Ülkelerini kapsayacağını kabul etmiş ve
aynı zamanda adaylık için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden önce
karşılaması gereken kriterleri de belirtmiştir. Bu kriterler siyasi, ekonomik ve topluluk
mevzuatının benimsenmesi olmak üzere üç grupta toplanmıştır.
SİYASİ KRİTER:
 Demokratik devlet,
 hukukun üstünlüğünü,
 insan haklarını ve
 azınlık haklarını güvence altına alan kurumların varlığı.
EKONOMİK KRİTER:
İşleyen ve serbest piyasa ekonomisine dayanan bir ekonomik yapının oluşturulması.
TOPLULUK MEVZUATININ BENİMSENMESİ:
Siyasi, ekonomik ve parasal birliğin hedeflerine bağlı kalmak üzere
üyelik için gerekli yükümlülükleri yerine getirebilme kapasitesine sahip
olmak.
- Aralık 1999’daki Helsinki Zirvesi’nde Türkiye önkoşulsuz olarak aday ülke statüsüne
alındı.
-- AB’nin tutum değişikliğinin nedenleri:
---- 1999 yılında Kosova’ya gerçekleştirilen uluslar arası müdahale ve Kafkaslardaki enerji
kaynaklarının güvenliği çerçevesinde, Türkiye’nin stratejik konumu
---- AGSK çerçevesinde Türkiye’nin askeri bir güç olarak vazgeçilemezliği
---- ABD’nin girişimleri (daha sonra bu girişimler ters tepmiş ve Türkiye için “Truva Atı”
değerlendirilmesi yapılmıştır).
Not: Bu süre içerisinde Türkiye AB ye uyum için çok büyük, ve her alanda değişiklikler
yaptı.
* 1999 dan sonrası  Türkiye Aday Ülke ; Türkiye bir çok alanda kendini birliğe adapte
etmek için değişiklikler yaptı.
- 2002 Bu dönemin en etkili problemi Kıbrıs Sorunu.
- 2003 Türkiye’nin baskıları ile Kıbrıs Türk Cum. de idare değişti. Amaç 2004 de yapılacak
Annan Planı kapsamında Kıbrıs’ın 2 tarafının birden bir referandum ile AB ye tam üye
olması idi. Fakat Rum kesiminin plana hayır demesi Türk tarafını AB dışında bıraktı.
Not: AB, sorunlu bir bölgeyi içine alarak kendi meşruiyetini sorgulatır hale getirdi.
* AB tam üye yapma fırsatını Kıbrıs konusunu çözmede kullanmak istedi fakat bu geri tepti.
* Mayıs 2004 de ki Genişleme: Üye sayısı 15 ten 25 e çıktı.
- AB genişledikçe hantallaştı içine, bir birinden çok farklı ekonomik ölçülerde topluluklar
alındı.
* AB İlerleme 2004 Raporunda  yeni-yeni azınlıklar tanımlanmak istendi. (o zaman
çoğunluk kim). Bu tarz işler dönem-dönem sürdü.
* Türkiye ile müzakereler 3 Ekim 2005 tarihinde toplanan Hükümetler Arası Konferans ile
başlamıştır. Bu Müzakereler sonucunda;
- Müzakerelerin ucunun açık olması
- Türkiye’nin en sıkı bağlar ile AB Kurumlarına bağlanması talebi
- Kıbrıs konusu (Ek Protokol)
- Kalıcı kısıtlamalar gibi konularda sürecin sağlıklı yürümesi açısından oldukça
önemlidir.
* Türkiye’nin müzakere süreci ucu açık, adaylık garanti edilmez dendi.
* 29 Temmuz 2005, Ankara antlaşması kapsamında Gümrük Birliğine ek protokolü Türkiye
imzaladı. AB ile Türkiye arasında, Tam üyelik müzakerelerini başlatma kararı alındı. AB ye
göre ilerlemede en büyük engel Kıbrıs konusu idi. Buna karşılık Türkiye bir deklarasyon
yayınladı ve AB’nin atıfta bulunduğu Kıbrıs’ın, Türkiye’nin ilk müracaatı zamanındaki Kıbrıs
olmadığını ifade ederek. İşbu Protokol’de atıfta bulunulan Kıbrıs Cumhuriyeti, 1960’ta
kurulan asıl ortaklık devleti değildir diye deklarasyonunda belirtti. Ayrıca bahsi geçen Kıbrıs
yapısının, Kıbrıs Türk halkını temsil etmediğini ilave etti.
- AB bu deklarasyonu geçersiz kabul etti.
* 2005 deki bu ek protokole göre ; Türkiye tam üye olsa da;
 Serbest dolaşım,
 Tarımsal Fonlar ve
 Yapısal Fonlar istisna olarak Türkiye’nin elde edemeyeceği haklar olarak kalabilir denildi.
* AB’nin siyasi anlamda gücü yok (Askeri bir güce sahip değil).
* Türkiye’nin, dış ticaretinin %80’ni AB ülkelerine yapılıyor.
* AB’nin diğer sorunu Kuzey Afrika’dan gelen göçmenler.
* Son yy da bir Avrupalı kültürü oluştu ve kendini diğerlerinden ayıyorlar. (Doğulu ve İslam
kimliği).
* AB artık bir karar vermeli, siyasi bir güç mü olacak veya sadece ekonomik bir birlik olarak
mı kalacak.

KIBRIS
- 1950’lerin başında İngilizlerin ilgilendiği üç bölge vardı ; Hindistan, Pakistan ve Kıbrıs.
- Kıbrıs’ta Rumlar açısından sola kayma (SSCB) vardı. Bundan Batı ve Yunanistan da
rahatsızdı.
- 1950'de Kıbrıs Başpiskoposluğuna III. Makarios'un seçilmesi, Ada'da Enosis akımının
gelişmesine ve yol açmıştır. Rumlar Enosis'i gerçekleştirebilmek için 1955 yılında EOKA
örgütünü kurarak, K. Türklerine karşı faaliyetlere başladılar. Bu baskı karşısında K. Türkleri
1957'de Türk Mukavemet Teşkilatını kurdu.
- İngilizlerin girişimi ile, Ada'da sükuneti sağlamak ve bölgenin statüsünü belirlemek amacı
ile 1959 yılı içinde gerçekleştirilen Zürich ve Londra Antlaşmaları'ndan hemen sonra;
 16 Ağustos 1960 tarihinde Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilmiştir.
 Bunun yanı sıra Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'ye de Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde
garantörlük hakkı verilmiştir.
- Adada SSCB etkisi istemiyorlardı.
- Makarios bu iki ortaklı Kıbrıs Cumhuriyetini kabul etmedi. Onun istediği Kıbrıs’ın bir Rum
Devleti olarak kurulması idi.
- 1963 e kadar süren çatışmasız süreç, Makarios’un 14 maddelik bir anayasa reformu ile bitti.
- Bu yeni anayasaya göre Türkler ada yönetiminin birçok alanından uzaklaştırıldı ve adeta
devletsiz bırakıldı.
1963-1964 ve 1967 yıllarında Ada'da kanlı olaylar yaşandı ve birçok Türk acımasızca
katledildi.
- Türkiye hükümeti garantör olma sıfatı ile adaya bir çıkartma yapacağını 2 Haziran 1964 de
açıkladı ve üç gün sonra 5 Haziran 1964 de ünlü Johnson Mektubu Türkiye Başbakanı
İnönü’ye iletildi;
* Mektupta, Türkiye'nin adaya tek taraflı müdahalesinin Türk ve Yunan tarafları arasında
savaşa yol açabileceği ve NATO üyesi olan bu iki ülkenin savaşmasının kabul edilemez
olduğu ifade edilmiştir.
* Türkiye'nin müdahale kararı almadan önce müttefiklerine danışması gerektiği
anımsatılmıştır.
* Ayrıca bu savaşın Sovyetler Birliği’nin de Türkiye’ye müdahale ihtimalini doğuracağı ve
NATO'nun böyle bir durumda Türkiye'yi savunma konusunda isteksiz olacağı ima edilmiştir.
* ABD'nin Türkiye’ye sağladığı askeri malzemenin bu müdahalede kullanılmasına izin
verilmeyeceği belirtilmiştir.
* Mektubun ardından Türkiye müdahale kararından vazgeçmiştir. İsmet İnönü 21 Haziran
1964’te ABD’ye giderek başkan Johnson ile bir görüşmede bulunmuştur.
- Bu arada Yunanistan’da da ciddi hükümet sorunları var. Bu sorunları örtmek için Yunan
Hükümeti Kıbrıs meselesini milli bir mesele gibi gösterip dikkatleri başka yönlere yöneltmeye
çalışıyordu.
- Bu süre içerisinde olaylar durmayınca 28 Aralık 1967'de Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi
kuruldu.
- Makarios'a karşı gerçekleştirilen darbeden sonra EOKA'cı Nikos Sampson'un öncülüğünde
Kıbrıs Helen Cumhuriyeti ilan edildi. Bölgede tekrar hareketlilik baş göstermesi üzerine
Türkiye garantörlük hakkını kullanarak 20/7/1974 sabahı Kıbrıs Barış Harekâtı'na başladı.
- Türkiye adanın %35 ini ele geçirdi ama sorunlar bitmedi.
- Ortak mutabakat ile oluşturulmuş 1960 anayasası varken, Kıbrıs Rum kesimi 1963 de
değiştirilerek oluşturulan anayasayı kabul ediyorlardı. Adanın tek sahibi olarak kendilerini
görüyorlardı.
- Soruna diplomasi açısından çözüm getirmek amacı ile yapılan girişimlerden olumlu sonuç
çıkmaması üzerine 14 Ağustos 1974 tarihinde II. Barış Harekâtı gerçekleştirildi. Rumların
uzlaşmaz tutumlarının devam etmesi karşısında Kıbrıs Türkleri 13 Şubat 1975'de Kıbrıs
Türk Federe Devletini kurdular daha sonra ise 15 Kasım 1983 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetini ilan ettiler.
- 13 Mayıs 1984'te de BM Güvenlik Konseyi 550 sayılı kararı ile KKTC'nin ilanını ayrılıkçı
bir hareket olarak tanımladı.
- Türk tarafı iki toplumlu, iki kesimli federal çözüm; iki toplum arasında güven ortamını
arttırmaya yönelik önlemlerin acele edilmeden, bir oldu-bittiye getirilmeden müzakere yolu
ile belirlenmesini; federal cumhuriyetin askersizleştirilmesini; AB üyeliği konusunda iki
tarafın ortak arzu ve iradesiyle hareket edilmesini istemektedir.
- Artık Kıbrıs bir AB sorunu halini almıştı.
- 1995 Tr. AB için Gümrük Birliği Ant. imzalandı ve bunun için Kıbrıs Rum kesiminin AB
üyeliğine karşı durmadı.
- 1999 Tr AB ye aday üye hakkını kazandı.

* Annan Planı ;
Not; Türkler 1950’lerden beri eşit ortak olmak istiyor, fakat Rumlar Türkiye’yi azınlık olarak
kabul etmek istiyor.
- Rumlar kendi lehlerinde görünse bile Federal bir devlet istemiyorlar.
- Türkler için de en çok güçlendirilmiş bir temsil durumu olabilir.
- AB referandumu bir şarta bağlasaydı, Rumlar “Evet” derdi.
- 2005 Temmuzda Ek Protokol imzalandı  Burada en büyük problem Kıbrıs’tı. Fakat bu ek
protokolde tanımlanan Kıbrıs, Türk tarafını temsil etmiyordu ve bundan dolayı Türkiye karşı
bir deklarasyon ile bunu tanımadığını ilan etti.
- 2006 Kasımda 8 adet müzakere başlığı askıya alındı. Bu arada ikisi de sol politikaları takip
eden Talat ve Papadapulos’un bir araya gelip Kıbrıs’ı birleştireceği düşünüldü. Bu
gerçekleşmedi.
- Fr ve Almanya Türkiye’nin AB ye tam üyeliğini desteklemiyor. Bu tutum Tr’nin Kıbrıs
politikalarında bazı değişiklikler yapmasına sebebiyet verdi.
- 2008 de Telat idaresi Kıbrıs’ın birleşebileceğini umuyordu bu olmadı.
- 2009 da eski iktidar geri döndü (Derviş Eroğlu idaresi), 2010 da Derviş Eroğlu
Cumhurbaşkanı oldu.
- Tr. Kıbrıs politikasını değiştirdi ve Tr. buraya ciddi yatırımlar yapmaya başladı.  Tr Petrol
ve Doğalgaz konusunda aramalara başladı (Münhasır Ekonomik Alanda).
- Koşullar değişti, çünkü Tr. AB üyeliği zor görünüyor, bu durum bölgeye karşı uygulanan
siyaseti de değiştirdi.
- AB Rum kesimini de içine alarak, Problemli bölgeleri kabul etmeme prensibini çiğnedi.

BALKANLAR
* Tarihsel Durum; Osmanlı Balkanları 1912 Balkan Savaşı ile kaybetti.
Not: 8 Ekim 1912 - 30 Mayıs 1913 tarihleri arasında Bulgaristan Krallığı, Sırbistan
Krallığı, Yunanistan Krallığı ve Karadağ Krallığı'ndan oluşan Balkan Birliği, Osmanlı
İmparatorluğu'nun Balkanlardaki topraklarının çoğunu ele geçirdi. Arnavutluk da
bağımsızlığını kazandı.
- Birçok Türk hala o bölgelerde var ve bir kısım Anadolu’ya göç ettiler.
- Avusturya Macaristan ve Osmanlı İmp. yıkılması ile bölgede pek çok ulus ortaya çıktı.
- Bölgede Birleşik Yugoslavya İmp. kurulması ile burada yeni bir yapı oluştu.
- Bilineceği gibi bu bölge hep İtalyan tehdidi altında idi.
- Yugoslavya SSCB etkisi altında görünse de, böyle değildi. Tito idaresinde sosyalist idare
şekline yakın fakat SSCB sosyalizminden farklı bir yorum ile Bağlantısızlar Hareketi
oluşturuldu.
- Tito, Yugoslavya’da ulusal savaşın etkin lideri oldu. İdeolojik bağlamda sosyalizmi kullandı
ama SSCB’yi dışladı ve Bağlantısızlar hareketini oluşturdu.
-- Yugoslavya’yı oluşturan 6 devlet (Hırvatistan, Slovenya, Bosna Hersek, Sırbistan, Kosova
ve Makedonya)
- 50’li yıllarda Yugoslavya Balkan Paktında idi. (Türkiye, Yunanistan ve Yugoslavya) Yani iki
NATO üyesi ile birlikte bir pakta bulunması önemli. Diğer bir taraftan, dolaylı bir
dokunulmazlığa kavuşmuş bir anlayış etkisi var. (Batı ile arasında çok büyük ayrılıklar yok.)
- Yine 50’li yıllara bakıldığında dünya Yugoslavya hareketi ile birlikte 3 gruba ayrılabilir.
Bunlar; I. Grup  Kapitalist (Batı)
II. Grup  Doğu Bloku (SSCB kontrolünde)
III. Grup  Bağlantısızlar (Yugoslavya, her iki grupta da yer almayanlar ). Bu grup
başarıya ulaşamadı, kısa ömürlü oldu.
- Yugoslavya, demokratik olmayan Sosyalist rejim ve Batı ile ilişkiler kurdu.
- Tito’nun ölmesi (Birleşik Yugoslavya Lideri) ve Soğuk Savaşın bitmesi bölgeyi derinden
etkiledi. Yugoslavya’nın güçlü bir Komünist Partisi ve bir Kızıl Ordusu vardı. Soğuk Savaşın
bitmesi ile bunların etkinliği de kayboldu.
- Soğuk Savaş sonrasında Balkanlar kendisini daha çok hissettirdi, bütün dünyaya ve mevcut
bir Balkan politikası olmayan Türkiye’ye de.
- Örnek; Doğu Almanya Reel Sosyalizmden dolayı vardı, Sosyalizm çöktü Doğu Almanya
Batı’ya katıldı.
- Yugoslavya başka bir örnek; Yugoslavya’yı bölen Almanya’dır. Almanya Hırvatistan ve
Slovenya’yı birlikten ayrılmaları yönünde kışkırttı.
- Sırplar bu bölgeye Büyük Sırbistan olarak bakmaya başladı.
- 1992 de iç savaşı körükleyen, bağımsızlık isteyen Bosna Hersek Savaşı oldu. Bu savaş
Bosnalı Boşnaklar ile Hırvatlar, Sırplar arasında oldu.
- Bosnalı Boşnaklar ve Hırvatlar Sırplara karşı savaştı.
- Burada Boşnakları yok etmek için planlı bir eylem içerisinde 250 bin ölüm ve çok sayıda
tecavüz vakası oldu. Bu olaylar karşısında sınıfta kalan Avrupa (Almanya) oldu. Çünkü yeterli
müdahale edemedi.
- Soğuk Savaş sonrası Türkiye’de bir Balkan Politikası oluşturulması gündeme geldi.
- Bu gün bile Türkiye’de çok fazla Balkan kökenli halk var.
- 1995 de Bosna’ya NATO operasyon yaptı. Yeni bir yapı ortaya çıktı. (Dayton Planı ile
oluştu.)
- Ayrıca Balkanlara NATO Bosna operasyonu ile geldi.
- 1999 da yine NATO’nun Kosova Operasyonu oldu. Kosova Sırbistan’a bağlı iki özerk
bölgeden birisidir. Kosova Arnavut nüfusun yoğun olduğu bir bölgedir.
- Kosova’da da bir dokunulmaz bölge (NATO bölgesi) oluşturuldu. Sonra burasının bir
devlet olma özelliğini kazandığı ilan edildi.
NOT: NATO önce bir bölgeye insani yardım yaptığını iddia ederek müdahale ediyor, sonra da
burada bir devlet oluşsun diyor.
- Kosova Operasyonu 1999  Burası Sırbistan’a bağlı bir özerk bölge iken NATO
operasyonu ile bağımsız bir devlet oldu.
- 2008 Kosova tek taraflı bağımsızlığını ilan etti. Batılı Ülkeler, ABD ve Türkiye bunu tanıdı.
- BM ye üye olan ve olmayan ülkelerin bir kısmının tanıdığı ve bir kısmının tanımadığı bir
yapı veya devlet ortaya çıktı. (Rusya Kosova’yı Sırbistan’ın bir parçası olarak görüyor.)
- Bu arada Hırvatistan NATO üyesi oldu. Ayrıca BM anayasası var. Yine Türkiye Sırbistan
ilişkileri var. Sırbistan’ın AB giriş sürecinde olması bu ilişkileri artırdı.
- NATO ve AB’nin ikiz genişleme süreci vardı bu bölge üzerinde. Doğu Avrupa ve
Balkanlara doğru yayıldılar. (2004 İstanbul Kongresi).
- Bu gün Balkanlar Batı eksenine girmiş durumda (en önemli fark bu).
- Türkiye’nin bir Balkan Politikası olmadı 1912 den beri. Yeni-yeni bazı politikalar
oluşturulmaya başladı. Ama çokta etkin değil.
-- Balkanlarda bütün sorunlar acaba aşıldı mı?
-- Kosova’nın durumu (Sırbistan Kosova’yı tekrar ilhak edermi.?).
--- Kosova anayasasına göre Arnavutluk ile birleşmek yasak, bu değiştirilirse ne olur?
NOT: Kosova’nın bütünlüğünün korunması garantisi ile Kosova’nın Arnavutluk ve
Makedonya’daki Arnavutlarla birleşmesi yasağının iç-içeliği, [15. Madde] Kosova’nın
bölünmesini de imkansızlaştırıyor.
--- Büyük Arnavutluk, Büyük Sırbistan, Büyük Kosova olur mu.?
- ABD burada olduğu için bu yukarıdakiler olmuyor ve ABD ve AB’nin getirdiği bir barış
ortamı varmış gibi empoze ediliyor.
- Rusya açısından; artık Rusya’nın bir ağırlığı kalmadı ve Rusya Kafkasya’yı, özellikle
Güney Kafkasya’yı elde tutmaya çalışıyor. (Ermenistan Rusya ilişkileri çok iyi). Rusya artık
Avrasya ve enerji kaynaklarını elde tutmaya çalışıyor.
- Balkanlar siyasal anlamda birleşemeseler de yönleri ayni.
- ABD açısından; Hırvatistan’ın NATO üyesi olması ve bir çok NATO üyesine bu bölgede
sahip olması burada ciddi bir sorun olmadığını ve diğer ülkelerin de NATO ve AB üyesi olma
yolunda olduğunu söyleyebiliriz.
- Balkanlarda hala ekonomik ve sosyal sorunlar var. Avrupa ekonomik krizi Balkanlar için de
önemli, ciddi değişimlere sebebiyet verebilir.
NOT; Arnavutluk’ta Bağlantısızların bir üyesi idi. Mikro milliyetçiliklerin ve dini
milliyetçiliklerin arttığı bir Balkanlar var artık. Rusya yüz yıllardır sürdürdüğü ideolojiden
taviz verdi veya değiştirdi. Yani eksen kaymasına maruz kaldı, bu durum soğuk savaşın
bitmesi ile açıklanacak bir durum değil. (Sıcak denizlere ulaşma politikası artık çok etkin
değil, Suriye konusu hariç.)

KAFKASYA – TÜRKİYE İLİŞKİLERİ


Soğuk Savaş döneminde Türkiye’nin Kafkasya’ya karşı uyguladığı belirgin bir politika
yoktu. Çünki, Kafkasya SSCB rejimi alındaydı. Diğer taraftan Türkiye ise SSCB rejiminin
karşıtı olan NATO’nun bir üyesi ve Batı ile birlikte hareket eden bir ülkeydi. Ayrıca Soğuk
Savaşın bitmesi durumunda bölgeye uygulaya bileceği bir politikası yoktu. Soğuk Savaşın
bitmesi, Türkiye’yi bu yüzden hazırlıksız yakaladı ve bu bölgeye karşı bir politika
geliştirmeye çalıştı. Bu çalışmalar büyük ölçüde Batı’nın etkisi altında oluşturuldu ve
geliştirildi.
Kafkasya’nın coğrafi konumuna bakarsak “Doğu ve Batı, Kuzey ve Güney arasında geçiş
bölgesi olan Kafkasya, Soğuk Savaş sonrası dünya düzeninde Avrasya’da kurulan enerji ve
ulaştırma koridorlarının kesiştiği noktada yer almaktadır. Ayrıca Hazar Havzasındaki zengin
yeraltı kaynaklarının ilgili pazarlara ulaşmasında köprü olabilmektir. Bu konumuyla stratejik
pozisyonu daha da gelişen bölge tüm Avrasya’da istikrar ve refahın tesisi açısından da giderek
artan bir öneme sahip olmuştur.”
- Buradaki enerji mücadelesi hem ekonomik mücadeleyi, hem de siyasi mücadeleyi
beraberinde getirdi. Batı buradaki enerji kaynakları üzerinde etki sahibi olmak istiyor ve bu
hedefine ulaşmak için, bölge ile geçmişe dayanan, kültürel ve sosyal bağları bulunan Türkiye
ile ekonomik ve politik projeler geliştiriyor. Bu bölgedeki enerji kaynaklarını güvenli bir
şekilde Batı’ya aktarmak istiyor.
- Bakü – Tiflis - Ceyhan Boru Hattı; Batı ve ABD’nin desteklediği bir hattır. Bu hat
Ermenistan’ı da kapsaya bilirdi, hatta daha kısa bir hat olurdu fakat Ermenistan’ın,
Türkiye’nin toprak bütünlüğünü tanımaması Ermenistan’ın plan dışında kalmasına sebebiyet
verdi.
- Bölgedeki siyasi çatışmalara bakarsak, en önemlileri; Ermenistan Azerbaycan savaşıdır.
Ermenistan Azerbaycan’ın topraklarının neredeyse 5/1 ini işgal etti. 7 reyondan oluşan Dağlık
Karabağ bölgesi. Bu bölge için iki ülke arasında çatışmalar 1988 de başlayıp 25 Şubat 1992
Hocalı Katliamına kadar sürmüştür. Bu topraklar hukuken Azerbaycan’a aitken Rusların
Ermenilere büyük bir askeri yardımları sonucu Azerbaycan’dan koparılmış ve burada Dağlık
Karabağ Cumhuriyeti 1994 yılında kurulmuştur.
- Bu bölgedeki sorunu halletmek Rusya’nın elinde gibi görünüyor. Rusya bu sorunu bir siyasi
koz olarak kullanıyor. Yani, ancak bu sorunu benimle müzakere ederseniz bir çözüm oluşabilir
demeye getiriyor. Yani bölgedeki etkisini kaybetmek istemiyor.
- Gürcistan soğuk savaş sonrası bağımsızlığını kazandığından itibaren kendi kontrolünde
bulunan Abazya, Güney ve Kuzey Osetya bölgeleri ile gereği gibi ilgilenemedi. Rusya
kendini hızla toparlayıp bu bölgeler üzerindeki etkisini artırdı. Gürcistan’ın ve Ukrayna’nın
Batı yanlı politikalar izlemesi Rusya’yı rahatsız etti.
- 2004 yılına gelindiğinde Rusya, Gürcistan ve Ukrayna üzerindeki etkisini nispeten
kaybetmişti. Bunun farkına varan Rusya bir oldu-bitti ile Güney Osetya ile Abazya’yı
bağımsız devlet olarak ilan etti ve bunları bir devlet olarak tanıdı. Ukrayna tarafında ise 2004
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Batı yanlısı Yanukoviç, Rusya yanlısı Yuşçenko’ya karşı
mücadelesini kazanması Rusya’nın da kışkırtmaları ile bir takım olaylara sebebiyet verdi ve
seçimler iptal edilip 10 Ocak 2005 de Rusya yanlısı Yuşçenko’nun Cumhurbaşkanı seçilmesi
ile operasyon sonuçlanmış oldu.
- Bunlardan da anlaşılacağı gibi Rusya, bu bölgelerde 2000 li yıllarda kaybettiği ekonomik ve
askeri etkisini tekrar kazanmaya çalışıyor.
* Diğer bir bölge olan Çeçenistan bölgesi; burada Türkiye ve Azerbaycan Çeçenistan’ın
bağımsızlığını destekliyordu. 2001 11 Eylül vakasından sonra desteklerini çektiler. Çünkü 11
Eylül vakasından İslami örgüt El-kaide sorumlu tutuluyordu ve El-kaide örgütünün
yapılanmasının bir bölgesi de Çeçenistan’dı. Rusya bu durumu değerlendirdi ve Çeçenistan’ın
özerkliğini kaldırıp bir valilik durumuna getirdi.
* Rusya’nın önem verdiği diğer bir ülke ise Ermenistan’dır. Ermenistan Türkiye vasıtası ile
Batı’ya entegre edilmeye çalışılıyordu. Rusya’nın üslerinin bulunduğu Ermenistan ayrıca
Rusya ile çok sıkı ilişkiler içerisinde olması bu ülkenin Batı’ya entegre olmasına büyük
engeldir. Bu konuda Türkiye’nin yapmış olduğu açılımlar bazen Azerbaycan ile de sorunlar
yaşamasına sebebiyet veriyor. Nitekim 2009 da Ermenistan ile imzalanan protokole
Azerbaycan büyük tepki göstermiştir. Bir taraftan Ermenistan’ı İran da desteklemektedir. Yani
bu bölgede Ermenistan, Rusya ve İran bir taraf olmuş, diğer tarafta ise Türkiye, Azerbaycan
ve Gürcistan ise ayni siyasi düzlem içerisinde hareket etmekteler.
* Kafkasya bir geçiş bölgesi ve bir enerji havzasıdır ve bu enerjinin Batı pazarlarına
ulaştırılması Boğazları daha da önemli hale getiriyor. Türkiye’nin bu boğazların yoğun
kullanımından duyduğu derin kaygılardan dolayı bazı enerji boru hatları hayata geçirilmiş ve
geçirilmektedir. Mavi Akım (Rusya, Türkiye) ve Bakü- Tiflis – Ceyhan Boru Hattı; boğazların
yükünü azaltırken bir yandan bölge halkına zenginlik sağlıyor diğer taraftan Batı’ya entegre
ediyor.
* Boğazların diğer bir önemi ise, eskiden Rusya Möntro Boğazlar sözleşmesinin revize
edilmesini istiyordu, şimdi ise mevcut şekliyle korunmasını istiyor. Çünkü Karadeniz’deki
etkisini kaybetmek istemiyor. Bu durum 2008 Rus – Gürcü savaşında önemini bir kez daha
gösterdi.
* Diğer bir bölge Orta Asya’dır; Kafkasya bizi Orta Asya’daki Türki Cumhuriyetlere bağlar.
Fakat bu gün için Orta Asya tekrar Rusya’nın arka bahçesi haline geldi. Ayrıca Çin’de bu
bölgelerde etkin.
* Rusya için bu gün sadece Avrasya bölgesini kontrol altında tutmak önemli, buda Kafkasya
ve Karadeniz’de kontrolü kaybetmemekle mümkündür. Türkiye ise bu bölgelerde
politikalarını Batı ile birlikte üretiyor.
* Kafkasya Türk Dış Politikası açsından en önemli konu başlığıdır. Fakat Rusya’nın arka
bahçesi olarak görülen bölgelere müdahale etmediği sürece Türk – Rus ilişkileri çok iyi
denilebilir. Ama krizler hala çözülmüş değil. Ermeni sorunu, Karabağ meselesi gibi. Bu
sorunların hepsi Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor.
Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı, 1.768 km uzunluğunda[1], Azerbaycan Bakü yakınlarındaki Sangaçal terminalinden
gelen petrolü, Türkiye Akdeniz kıyısında Ceyhan deniz terminaline; Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye üzerinden geçerek
taşıyan petrol boru hattı.
Mavi Akım Rusya'dan Türkiye'ye doğal gaz nakletmek için Karadeniz geçişli büyük boru hattıdır.
Gazprom'un boru hattını inşa etmesindeki amacı Rus gaz iletim hatlarını arttırmak ve Türkiye'nin üçüncü ülkelerle enerji
anlaşmaları yapmasına engel olmaktır.
Mavi Akım projesi, Ankara ile Moskova arasında 1997 yılında imzalanan anlaşmaya göre, 25 yıl süreyle, Türkiye’nin
Rusya’dan yılda 16 milyar metre küp doğalgaz satın almasını öngörüyor. Mavi Akım hattının uzunluğu 1200 kilometre olup,
17 kasım 2005 tarihinde açıldı.

You might also like